Malatya’lı ünlü gazelhan Sami Kasap, 2 Eylül 2002 tarihinde Hak’kın rahmetine kavuşmuştur. Demek ki aradan tam 15 yıl geçmiş. Sami Kasab’ın müziksel değerini az çok bildiğimden ve zaman zaman da hatıralarım olduğundan vefatına çok üzülmüştüm. Vefatını duyar duymaz bir ölüm haberi hazırlayarak Ankara Malatya’lılar Derneğinin yolunu tuttum. Dernekte oyun oynayan hemşerilerime acı haberi verdim ve ilanı astım. Bununla da yetinmedim; “Gazel ve Sami Kasap” isimli bir yazı hazırladım. Yazım Malatya’nın sesi dergisinde yayınlandı. E mail falan olmadığından yazıyı daktilo ile kaleme almıştım. Dergi dağıtıldı, bir tane de bana verildi. Ancak elimde kalan tek dergiyi okumak üzere bir hemşerime vermiştim. Tüm ısrarıma rağmen halen iade edecek. Yazımın örneğini de bulamadım; araştırmalarıma rağmen dergiyi de tedarik edemedim. Malatya’da yakınlarının açtığı Sami Kasap müzesinde de yazdığım yazıyı göremedim. İş başa düştü. Sami Kasap hakkında yeni bir yazı döşemem ve o değerli gazelhanımızı bir daha anmak gerekiyordu.

GAZEL VE UZUN HAVA DİYARI MALATYA

Bir zamanlar Malatya’da müzikle uğraşanlar mutlaka gazel de söylerlerdi. İyi gazel ve uzun hava, hoyrat okuyamayana türkücü denmezdi. Tamburi Mesut Cemil bir ara radyoda gazel okumayı yasaklamış. Bu karardan sonra Türkiye’de gazelhanlar azalmış, adeta bitme noktasına gelmiş, İstanbul şarkıcıları gazel havalarını okumaz olmuşlar. İş Anadolu sanatçılarına düşmüş. Şanlıurfa’da, kısmen de Elazığ, Malatya ve Diyarbakır ve de Erzurum’da okunmaya devam edilmiş. Son zamanlarda ise gazel okuyan kalmadı zaten. Gazel, okunması ve söylenmesi en zor müzik dallarındandır. Bu bakımdan TRT sanatçılarına bir istekte bulunsan, “hele bir gazel oku” desen pısar kalır. Öyle ki; günümüzde çok gözde türkücüler ve şarkıcılar gazel değil, uzun havaları bile okumayı beceremiyorlar.

Gazel demek acı demek, gazel demek aşk demek, hüzün demektir. Onun için bu havalar aşkı, ızdırabı, ayrılığı çileleri dile getirirler. Bu tür acılarla iç içe yaşamak, dertlerini tazelemek,yaşamak isteyenler mutlaka gazel dinlesinler.

Malatya’da düğünlerde davul zurna eşliğinde halk oyunları oynanır, gazel ve uzun havalar okunurdu. Şıkıdım makamı yoktu yani; şıkıdım bayan düğünlerine mahsustu. Malatya açısından yorumlarsak, Sami Kasap bizim gazel ve uzun hava kültürümüzün uzantısıdır ve görünen piridir. Kasap, düğünlerde, arkadaş ortamında, pikniklerde, hatta paytonlarda hiç nazlanmadan elini kulağına atardı, söylerdi de söylerdi.

LEYLA ATEŞ VE SAMİ KASAP

1960 ların başları, yer Malatya. On dört on beş yaşlarındayım. Malatya’nın her yanını gece gündüz demeden arkadaşlarla kolaçan eder, gezip dolaşırdık. Gezerken Malatya İnönü pakında bir hareketlilik ve curcuna gözümüze ilişti. Parkın orta yerine bir çadır kurmuşlardı. Halka attırılıyor, halkayı sigaraya tam geçirene o sigara veriliyor, tüfek atışı yaptırılıyordu. Bunun yanında bir de etrafı bezlerle çevrili Açık hava sahnesi yapılmıştı. Cambazlar ipte oynuyorlar orta oyunu sergiliyorlardı. Bir de tahtadan Açık hava sahnesi yapmışlardı.

Akşamları İçeriden müzik sesleri gelir, Leyla Ateş göbek dansına başlardı. Biz çocuklar da bu ritme ve müziğe dayanamayarak sahnenin etrafındaki ağaçların bırciklerine (tepelerine) çıkarak Leyla’yı seyrederdik. Çünkü: çocukları buraya kabul etmezlerdi. Leyla çadırda işletmecilerle beraber yaşardı. Gündüzleri kumarhaneye yardım eder akşamları da göbek dansı yapardı. Hem de ne dans ? Bana göre Türkiye çapında bir dansözdü vesselam. Dünyalar güzeli bir kızdı, üstelik çokta kıvraktı. Yürürken bile her tarafı sallanıyordu. Yolu nasıl olmuşsa olmuş Malatya’ya düşmüştü işte. Çadır işleten ona kızı gibi davranıyordu.

Bir akşam arkadaşlarla buluştuk. Birisi abisinin kasketini başına takmıştı. Güldük falan. Sonra kasketi neden başına geçirdiğinin sebebini bize anlattı. Ona hak verdik ve önerisini başımızla onayladık. Herkes evine gitti, başlarında Malatya’nın beş köşeli kasketi ile döndü. Ben de rahmetli babamın kasketini başıma geçirmiştim. Böylece kendimize büyümüş pozu verecek Leyla Ateşi çok yakından izleyebilecektik. Vara vara vardık, Leyla’nın makamına. Beş köşeli Malatya kasketleri başımızda. Büyük görünmek için biraz daha dik yürümeye başladık. Heyecanlı idik ama çok ciddi olmalıydık. Arkadaşlardan biri biletlerimizi aldı. Bizleri büyük sandılar veya idare ettiler. Sahnenin en önündeki tahtadan yapılmış sıralardan en öndekine oturduk, içerideki cümbüşe daldık. Leyla müziğin ritmi ile kendinden geçmiş, Sami Kasab’ın gazelleri eşliğinde kıvrılıyor da kıvrılıyordu. Malatya’nın meşhur delisi Şorikli(salyalı) Dörtyollu Yaşar da en ön sırada yer almıştı. Onu da özellikle oraya getirmişlerdi. Leyla Ateş; Şorikli Yaşar’ın yanına göbek atarak yaklaştığında Şorikli’nin ağzı kulaklarına varıyor,şorikleri alabildiğince fazlalaşıyor, bir sel olup zıbınının döşünü daha çok ıslatıyordu.(Şorikli zıbın giyerdi)

Sami Kasap ve tüm ekibi oradaydı. Şarikli’nin hemen yanında yer almışlardı. Kemancısı, klarnetcisi, darbukacısı. Canlı canlı müzik yapıyorlardı. Leyla Sami Kasabın gazellerini sevmiş, onunla dans edeceğini anlamış, müthiş bir ekip oluşturulmuştu. Sazlar “dandini dinidam dinidinidam “dedikçe, Sami Kasap ta aman aman diye gazellerini sıralıyordu. Hem de mikrofonsuz. Hiç düşünmezdim ve de aklıma da gelmezdi oryantal dans ile gazelin bu kadar bağdaşabileceği. Demek ki gazeller eşliğinde göbek dansı da yapılabiliyormuş. Hele de Sami Kasap söyler, Leyla’da oynarsa. Belki de Türkiyede ilk defa ve son defa gazeller eşliğinde göbek dansı gösterisi izledik. Ne olur ne olmaz tarih tekerrürden ibarettir.