Malatya'nın Battalgazi ilçesine bağlı Orduzu Mahallesi yakınlarında yer alan Gelincik Tepesi, son yıllarda yapılan TOKİ evleriyle daha fazla tanınmış olsa da, bu bölgenin adını almasına neden olan tarihî ve efsanevi bir hikaye, yerel halkın hafızasında uzun yıllardır yaşamaya devam ediyor. Bu tepede yaşanan olaylar, hem aşkı hem de acıyı içinde barındıran, gözle görülmeyen bir zamanın taşlaşmış hatıralarını anlatıyor.
Gelincik Tepesi’nin adının nereden geldiğini soranlar, bölgedeki eski yerleşim alanlarından biri olan Arslantepe'ye uzanan çok eski bir hikayeyi öğrenirler. Arslantepe, yörenin ilk yerleşim alanı olup, burada yaşayan yoksul bir anne ve kızının hikayesi, bu bölgenin kadim efsanelerinden biridir.

BİR AŞK VE BEDDUA HİKAYESİ
Yoksul bir anne ve kızı, geçimlerini birkaç koyun ve kuzusundan sağlamakta, genç kız ise koyunlarını güderken güzelliğiyle çevredeki gençlerin ilgisini çekmektedir. Arslantepe’de yaşayan her genç, bu güzel kızı almak için birbirleriyle yarışmaktadır. Ancak kızı isteyenlerin birçoğu, annesinin gönlünde karşılık bulmaz. Anne, kızını birine verecek olmaktan korkmakta, çünkü yalnız kalmaktan endişe etmektedir.
Bir gün, kız pınardan su getirmek üzere yola çıkar. Pınara vardığında, su almak için bekleyen diğer kızlarla karşılaşır. Su dolu testiyle birlikte bir erkek sesi duyulur: "Kızlar, yolcuya verilecek bir tas suyunuz var mı?" Genç kız, su tasını doldurup,
"Buyur, suyunu yolcu,"
diyerek uzatır.
Delikanlı, suyu içtikten sonra genç kıza sorar:
“Kimsin, kimlerdensin?”
Kız,
"Arslantepe’de yaşayan garip bir ananın kızıyım,"
der.
Bu tesadüfi karşılaşma, genç delikanlının kalbinde derin bir iz bırakır. Değirmentepe Kralı’nın oğlu olan bu delikanlı, ailelerine gidip, Arslantepe’de gördüğü bu güzel kızı kendisine istemelerini söyler. Başta kral, oğlunun bu sevgisinden vazgeçmesini ister ancak, sonunda genç delikanlı babasını ikna eder ve Değirmentepe'den seçkin bir heyet, Arslantepe’ye gelir. Kız istemek üzere gelenler, yoksul anayı şaşkına çevirir. Anne gönülsüz olsa da, artık söz ağzından çıkmış ve kabul edilmiştir.

TAŞLAŞAN DÜĞÜN ALAYI VE BEDDUANIN ETKİSİ
Düğün hazırlıkları başlar. Arslantepe’de büyük bir coşku hakimdir. Düğün günü geldiğinde gelin alayı, Gelincik Kayaları’na kadar ilerler. Gelin, yakınlarına bir şeyler fısıldar ve iki atlı hızla Arslantepe’ye doğru yönelir. Kız, evde oklavasını unuttuğunu hatırlamıştır ve onu almaya gitmektedir. Oklavayı almak için geri dönen atlılar, gelinin annesine uğrar. Anne, oklavayı teslim eder ama içindeki acıyı ve kırgınlığı dile getirmekten geri durmaz:
“Gelinlik tacınla, elbisenle, atınla, askerinle, alayınla taş kesilesin!”
der.
Ana, kızının zengin bir hayatı olmasını istemekle birlikte, bu basit isteği karşılamak zorunda kaldığı için acı duymaktadır ve beddua eder. Bu beddua, beklenmedik bir şekilde kabul olur. O anda, düğün alayındaki tüm insanlar, atlar ve eşyalar taş kesilir. Hızla kayalıklar arasında donup kalan alay, zamanla çevredeki halk arasında "Gelin Kayası" olarak anılmaya başlanır. Yöre halkı, bu kayalıkları ve etrafındaki bölgeyi, zamanla Gelincik Tepesi olarak isimlendirir.