Sene 1960 lar: Saltoğlu Hamamını daha yıkmamışlar. Erken saatlerde hamama uğradım. Hamam halvet, taş çatlasa hamamda üç dört kişi var. Sami Kasap bir kurnayı ben de başka bir kurnayı işgal etmiştik. Kendiliğinden elini kulağına attı başladı söylemeye. “Gız adın İsmiğan’dır gözlerin ev yığandır, çok gelip geçme buradan. İçerim dolu gandır”. Şöyle böyle yarım saat kadar bedavadan Sami Kasap konseri dinledim. Hamamda da çok güzel türkü söylenir yani. Kubbelerde ses yankılanır ya.

SAMİ KASABA BAĞLAMA İLE EŞLİK ETTİM

Sene 1967. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi birinci sınıf öğrencisi idim. Ele avuca sığmaz bir arkadaşımız vardı; Tuncer Kelleci. Nereden aklına gelmişse gelmiş Ankara’da Malatya Yüksek Öğrenim Derneği isimli bir dernek kurmuştu. Bize haber geldi: falan tarihte Bir konser verilecek, Malatya’dan folklor ekibi gelecek, onlara zurnacı Vahap İle kardeşi davulcu Saim eşlik edecek, Sami Kasap ta sahne alacak deniyordu. O konserde türkücülerden Bedia Atatürk, şarkıcılardan Kevser Tanrıkut’a da yer verilecekti. Onlara o zamanın en önemli saz sanatçıları eşlik edecekti. İçlerinde meşhur kemancı Özer Altın da vardı. O eğlenceye İsmet İnönü’de davet edilmişti. Davet etmiştik ama geleceğine de hiç ihtimal vermiyorduk.

Konser saati geldi. Malatyalı gençler toplandı mekana. Her ihtimale karşı da en öne iki adet koltuk koymuştuk, ne olur ne olmaz Paşa gelir diye. Bir gürültü koptu, kapıya doğru baktım ki ne göreyim İsmet İnönü bizleri yalnız bırakmamayı düşünmüş, Mevhibe hanımı da almış gelmiş. Tabii ki alkışlarla yerlerini aldılar. Program şarkı ve türkülerle başlayacak, ondan sonra Malatya folklör ekibine sıra gelecekti. Paşa gelir gelmez Sami Kasabı sormuş, özellikle dinlemek istediğini beyan etmiş. Bu gerekçe ile Programda hemen değişiklik yapıldı. İnönü’nün huzurunda Malatyalı sanatçılar yer alacaktı, ondan sonra diğerlerine yer verilecekti. Biz gençler için öncelik Malatya’mızın değerlerindeydi. Başlangıçta Malatya halk oyunları ekibi sahne alacak, daha sonra Sami Kasaba yer verilecekti. Sami Kasap bir tek bağlamacı ve darbukacı ile Malatya’dan gelmişti. Bizimkileri aldı mı bir telaş. Çünkü: Sami’nin baş bağlamacısı Yahya ortalıkta görünmüyordu. Zaman kazanmak için bir yerlerden fındık fıstık bulunarak İsmet Paşa ve Mevhibe hanıma ikram edildi. İlk önce Malatya halk oyunları ekibi gösteri yapacaktı ama onların gösterisinin akabinde Sami Kasabın dinlenmesi lazımdı. Oysa Sami’in bağlamacısı kayıptı. Kelleci bağlama çalmasını bilenleri arıyordu. El altından fısıltı gazetesi ile oradakilere haber veriliyordu. Ben ve bir arkadaş yanılmıyorsam adı Şinasi idi. bağlama ile eşlik edeceğimizi belirterek çıktık ortaya. Orada iki üç adet bağlama var ama çalanlar yok. Vardık kulise Sami Kasapla bir kaç türkü provası yaptık.

. Halk oyunları ekibi Rahmetli Zurnacı Vahap ve Kardeşi Saim eşliğinde başladılar halaya. Vahap ile davulcu Saim İsmet Paşanın huzurunda coştular da coştular. Vahap sahneden inerek İsmet Paşa’nın yanına kadar geldi, zurnayı Paşa’nın kulağının dibinde öttürmeye başladı, Saim’de dönerek davulunu çalıyordu. Malatya davulu çok ses çıkardığından her yan zangır zangır titriyordu. Paşa ve Mevhibe İnönü çok duygulanmıştı, durmadan bizimkileri alkışlıyorlardı.

Sıra bize geldi halen bağlamacı Yahya yok. İş başa düştü alkışlarla çıktık sahneye, bir hava ile yerlerimizi aldık. Baş bağlamacının bağlaması ile ben çalacağım. Garp cephesi komutanı koca İsmet İnönü’nün huzurunda bir tesadüf eseri olsa da yer almıştık işte. Birkaç türkü çaldım da. Hiç unutmam Sevda yüklü kervanlar ile başladık; az çok idare ettik. Sami gazellere geçti. Tam çalmakta zorlandığımız makamlara gelmiştik ki, baş bağlamacı Yahya gelmiş. Omzuma birisi dokundu baktım ki Yahya. Hemen bağlamayı ona verdim, seyirciler kısmında yerimi aldım. Üç türkü olsa da Paşanın huzurunda sahnede göstermelik olsa da yerimi almıştım ya…

SAMİ KASAPLA BİR DÜĞÜNDE BERABERİZ

Tahminen bundan yirmi veya yirmi beş sene önce idi, Orduzu Pınarbaşı’nda bir mekanda bir akrabanın çocuklarının sünnet düğünü vardı. Mevlüt okunmasından sonra, bizler dağılacak iken, garson Mahmut Suat Uzun’dan bir mesaj getirdi. “Sami Kasap ekibi ile çalıp söylesinler mi ?” diye. Bu öneriye çok sevinmiştim. Sami Kasap gibi bulunmaz bir sesi tekrar hem de çalgıcılar eşliğinde dinleyecektim. Tabii ki, tamam dedim. Başladılar çalmaya. Hem halay makamları hem de gazelleri söyledi. Düğün olduğu için gazellere çok az yer verdi. Benim amacım onun gazellerini dinlemekti. Öyle ya Sami Kasap gibi bir gazelhanın sesi Türkiye’ye yüz yılda gelmezdi. Düğündeki erkekler göl kenarına uzun bir masa kurmuşlar, kendi aralarında sohbet ediyor, hararetli hararetli tartışıyorlardı. Sami Kasap kapalı alanda söylüyordu. Etrafımı gözlerimle kolaçan ettim. Sadece bayanlar kalmıştı. Mecburen Sami Kasap türkülere devam ederken sahile doğru yol aldım. Ben de uzun masanın bir köşesine iliştim. Masadakiler benim geldiğimin farkına varmadılar bile. Orada bir yerde bir iskemleye iliştim. Millet hararetli hararetli siyasi tartışma yapıyordu. Memleketi kurtaracaklar ya. Sami Kasabın uzaklardan sesi geliyordu. Sami Baba ve ekibi mikrofon olmaksızın çalarak yanımıza kadar geldiler. Sami’ye yanımda bir yer açıldı, kemancı, darbukacı ve kılarnetci ise ayakta çalmaya devam ettiler. Bir taraftan gece, bir taraftan mehtap, bir taraftan en sevdiğim müzik, bir taraftan Sami Kasabın sesi mest oldum vallaha…

Sami Kasap ve ekibi geldiğinde bir takım arkadaşlar görmezlikten gelerek konuşmaya devam etmişlerdi. Biliyorsunuz Sami Kasap bizlere gazel dalında çok eser kazandırmıştır. Bana bakarak bu ne der gibi başını sağa sola salladı ve “kıskadılar bizi” isimli bir arabeskle devam etti. Hiç unutmam ilk gazeli şu gazel idi ve okumaya başladı. Bu konserin bir kısmının video kaydı bende vardır.

Geçme muğannet körpüsünden ko götürsün sel seni

Yatma çakgal yatağında ko yesin aslan seni

Yarey aman aman aman aman aman

Bir dağ ne kadar yüce olsa bir kenarı yol olur

Bir yigit ne kadar kahraman olsa sevdiğine kul olur

Yarey aman aman aman aman aman

Arkasından çok meşhur bir uzun havayı okudu.

O kara gözlere de Leyla’m sürme mi çektin

Merhametin yok mu da anam belimi büktün

Kapanan yaremi de anam yerinden söktün

Hele söylen şu Leyla’ya dönmez mi

Dönüp dönüp bizim köye gelmez mi

Aktı gözümün yaşı da Leyla’m oldu bir ırmak

Bana haram oldu da anam bu ilde durmak

Ne müşkülmüş de anam senden ayrılmak

Hele söylen…

Sami Kasabın eserlerini okumak için iyi bir ciğer gereklidir. Kasap biraz yaşlanmıştı tabii, üstelik mikrofonsuz da söylüyordu. Okunması en zor makamlardan biri de “Gözlerimin feri kaçtı isimli eserdir. Medet ey diye bir dakikanın üzerinde nefes tutularak söylenen meyan kısmını çıkmak mümkün değildi. Belki bu kısımlarda zorlanabilir diye tereddüt ederek bu gazeli okuyabilir misin Sami Abi dedim.

“Ne demek gardaş. O benim eserim” diye o çok zor olan makamı Orduzu Pınarbaşı’nın o doğal gölünün tam kıyısında muazzam ve yüksek sesle okumaya başladı. Belki de gazeli tüm Malatya duydu. Sanki Sami hiç yaşlanmamıştı, hiç sıtma görmemişti.

Gözlerimin feri gaçdı

Seni gördüm göreli yarey ey

(Gara sevdaya dutuldum

Seni sevdim seveli aman aman)2

Günden güne yıkılır

Gençliğimin temeli mededey ey ey

Mahvıma sebep sensin

Ey güzel kadın aman aman

Galbimi terketme bari

Yarey aman aman aman aman

İnşallah zamanın birinde bir Allah’n kulu çıkar da bu gazeli okur, Aklım kesmiyor ya! İşte Sami Kasap okunması çok güç eserlerin sahibi idi.