Toplumda her geçen gün yaygınlaşan bir bireysel şiddet dalgası var. Özellikle kadın ve çocuklar üzerinden başlayıp toplumdaki her bireye karşı gelişip yaygınlaşan bir bireysel şiddet hareketi.Her üzücü olaydan sonra yetkililerce yapılan açıklamalar da, bunun son olması için gerekli tüm önlemlerin alınacağı beyan edilir.Tabi bazı etkili polisiye tedbirlerde alınıyor. Alınan tüm etkili önlem ve çözümlere rağmen bireysel şiddet olayları azalacağı yerde tersine artarak devam ediyor.

NEDEN?.

Bunda çıkan sonuç şu, demek ki üretilen çözüm ve metotlar yanlış. Bireysel veya toplumsal, her insan davranışı ve tepkisine neden olan bir takım maddi koşullar var. Bu maddi koşullar, bireyin içinde doğup büyüdüğü toplumun içinde yer aldığı ekonomik ve sosyal koşullar ve bu koşulların yarattığı insan ilişkileridir. İnsan ilişkilerine yön verip onun hareket ve davranışlarına etki eden ve onu bulunduğu ortam içerisinde kendisini bir şekilde koruma veya var olma psikolojisi altına iten ve yine, her canlıda olduğu gibi onda da var olan temel bir içgüdüsel duygu var. Yaşama içgüdüsü. Bütün canlılarda olduğu gibi insan da var olan bu içgüdüsel bağ insanın doğumu ile başlar ölümüne kadar da devam eder. Yaşadığı sürece bu içgüdüsel bağ insanın içinde doğup,büyüdüğü yaşamını idame ettirdiği maddi yaşam koşullarının şekline göre, yani kendisine yapmış olduğu etkiye göre bir tepkiye dönüşür. İlk başlarda, yani çocukluk aşamasından sonra, insan bir birey olarak kendi maddi yaşamını tek başına kendisi kazanma bilincine geldiği andan itibaren, kendisini hayata bağlayan bu doğal bağ karşısında onu her an tehdit eden başka bir bağ, bir duygu alır. Bu bağ ve duygu da beyinde gelişen bir manevi bağ ve duygu olan korku duygusudur.

Günlük hayatta her birey bu duyguyu şu şekillerde kendisine sorarak zaten yaşıyor. Mesela,öğrencidir, okuyor. Okul bitince bir iş bulabilir miyim?. Çalışıyor, hem açlık sınırının altında bir maaşla, hem de ya işten çıkarılır isem?.Bir de bu düşüncelerden bir çalışanın diğer aile bireylerinin düşüncesi!. Esnaftır, kira,çek,siftah,maliye,itibar vs..

İşverendir, SSK primleri, maliye borçları, işçi maaşları,iflas,itibar!..

İşsizdir, ya bu günde iş bulamazsam iş,iş,iş.....

Çiftçi banka borcu,ipotekli arazi,gittikçe her yönden artan borç yükü....

Yani herkes yaptığı iş ve bulunduğu konuma göre bu soruları kendisine sorarak bir sonuca vararak geleceği ile ilgili kaygılarını belirleyebilir. Yaşadığı sürece insan bedeni bu iki yaşam bağı arasında kalarak var olmaya çalışır. Bu çok ince ve hassas bir dengedir. Yaşamını üreterek devam ettiren bir canlı olarak,diğer canlı türlerinden ayrılan insan kendi iradesi dışında kendisine doğal bir zorunluluk olan bu yaşam süreci içerisinde giderek toplumsal bir nitelik kazanır. Yani toplumsallaşır, bir birey, bir kişi olur.

Bu süreçte artık kendisi kendi hayatı hakkında, bu günü ve geleceği hakkında tek belirleyici değildir.hayatında da düşünce ve kaygılarına etki eden kendisi dışında başka etkenler, kişiler var. Artık maddi ve manevi yaşamı konusunda içinde doğup büyüdüğü toplumda, hangi maddi ve manevi koşullar egemen ise o koşulların bir aracıdır. Kendisini, bir şekilde kabul edip benimsemediği bu koşullara ayak uydurmak zorunda. Onu; artık içinde yer almış olduğu ve onun kişiliğinin şekillenmesine neden olan koşullardan ayrı ve bağımsız bir kişilik olarak yargılayıp, o kişi hakkında tek başına iyi ve ya kötü bir kişi diyemeyiz. Böyle bir sonuç, her bakımdan bataklığın neden oluştuğunu araştırmadan üzerindeki sineklerin neden oluştuğunu görerek sonuç almaya benzer ki bu da bir çözüm olmaz. Olmuyor da. Toplumun içinde yer aldığı ekonomik ve sosyal koşulların bireyler üzerinde yarattığı olumsuzlukları, öyle kamu baskısı( hapishane)polisiye tedbirler ve şiddet yöntemleri(linç)ile çözmek sonuç vermiş olsa şu ana kadar bu sorun çoktan çözülmüş olurdu. Ortada;topluma siyasi otorite tarafında dayatılan bir ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi sistemden kaynaklanan en başta insanların yaşam standartlarına doğrudan etki eden bir asgari geçinme, endeksi var. Asgari ücret bu açlık sınırının altında olan bir ücrettir. Emekliler ha keza öyle. Bunların dışında nüfusun büyük çoğunluğu yoksulluk sınırının altında.Milyonlarca eğitimli genç yarın iş bulabilir miyim kaygısı ile kimi hala okuyor kimi sokaklarda. Toplumun büyük çoğunluğu yarınları için karamsar ve mutsuz. Bu kaygılar ile yoğrulan bir toplumda bireysel şiddetin artarak devam etmesi gayet normaldir. Toplumu oluşturan insanlar arasında adil ve eşit bir gelir düzeni yaratılıp buna paralel köklü, sağlıklı bir eğitim ile de bütün insanlar eşit bir şekil de bun dan yararlandırılmadıkları sürece bu bireysel şiddet olaylarının önüne geçilmez. Dün Özgecan'dı, bu gün Canan hoca oldu, yarın bir başka kadın çocuk, yaşlı ya da genç bir insan olur. Ve en önemlisi toplumu oluşturan çekirdek aile kavramı da giderek yok olur. Zaten boşanma olaylarında ki artış ta bunun açık bir sonucudur. Bu da aslında şiddetin başka bir şeklidir.