Epeyi bir zamandan beri, epeyi dediğim, Ramazan Bayramından beri Hatay’daydım. Geçtiğimiz Pazar günü döndüm. Ayağımın tozuyla yazımın başına oturdum. 15 Temmuz Kalkışması ile 250 insanımızın gözlerimizin önünde yaşamını yitirmesine, şehit olmasına, binlerce insanımızın yaralanmasına, gazi olmasına şahitlik ettik. Şahitlik ettik, ettik ama elin oğlu, kızı duruyor mu? Gözlerimizin önünde olup, yaşadığımız, ancak henüz bitmeyen, bitirilmeyen, ne zamana kadar biteceği, bitirileceği bilinmeyen, emperyal güçlerin ‘’Ortadoğu’da’’ kendi çıkarları doğrultusunda yaşatmaya çalıştıkları bir sürecin içinde yaşıyoruz. Bizler ‘’ Ortadoğu Halkları ‘’olarak, içinde yaşadığımız bu süreci içimizdeki hainleri ile birlikte bize yaşatmaya çalışanlara kimleri tiyatro, kimileri film gibi, kimileri yazılıp çizilene, konuşulana, gına geldi diyor. Oysa daha çok konuşmalı, daha çok yazıp çizmeli, belgeseli yapılıp, analizler yapmalıyız. Bir taraftan küresel sermayenin, (emperyalizmin) enformasyon üzerinden dünya halklarına ve insanlarımıza günde binlerce algıları üzerine genetiği bozulmuş bilgi boca ederken, içerideki iş bilircikleri boş mu duruyor zannediyorsunuz. Üst akıldan edindikleri ezberleri geri dönüp yurdumun güzel insanlarının zihinlerini bulandırmaya ha bire çalışıyorlar. Bu toprakların insanlarımızın da zihinlerinin tazelenmesine, ezberlerinin bozulmasına hepimizin, hep birlikte ihtiyacımız var olduğunu düşünüyorum.
Ancak; Sağcısıyla solcusuyla yurdum insanları ve onların teşkilat veya örgüt diye adlandırdıkları partileri, yahut sivil toplum kuruluşları, ister istişare, ister eleştiri ve özeleştiri kelimelerini yazılarının ve sözcüklerinin başına koymalarına rağmen, ne istişareye, ne eleştiriye, ne de öz eleştiri dedikleri kendi zihinlerinin içine, ne de kavramsallaştırdıkları ‘’ideolojilerine’’ hiç mi hiç, kendine, kendi içerisine dönüp bakmaya ihtiyaçları olmadığını görüyorum. Yazık yazık, çok yazık. 1950’li yılların içinde lisede okuduğumuz yıllarda, edebiyat hocalarımızın sık sık bizlere dönüp ‘’Kellim kellim lâ yenfa’’ diyerek sözün Arapçasını söyler, arkasından döner, Türkçe olarak ‘’ Söyle söyle ne fayda, anlamaz’’ diye açıklamasını yapardı.
Eskilerin bir deyimi vardı, zira bende epeyi bir zamandan beri o safhaya girmiş bulunuyorum. Bir şey anlatacakları zaman, ‘’oğul, oğul bu yaş, bu baş neler neler görmedi ki.’’ Şimdi benim de ülkemizde yaşanan darbe ve cunta girişimlerinden söz etmemin tam da zamanı. 1960 yılından sonra yaşanmış darbe ve cunta girişimlerinden kısa çarpıcı birkaç örnekten sonra, 15 Temmuz Kalkışması neyin nesiymiş onun kısa bir analizine girmek istiyorum. Elbette şimdi tam analizi yapabilir-miyim, evet diyemiyorum. Tarih içerisinde birçok somut delil ve bilgiler ortaya dökülecek, içinde bizzat yaşayanların anıları öyküleri ortaya dökülecek. O zaman ancak, ‘tarih yargısını’ verecektir diye düşünüyorum. 15 Temmuz kalkışmasına ilişkin bir kanaatimi, geçen bu süre içerinde gerek bu kalkışmaya ait Hatay, gerekse Malatya da gözlemlediğim gözlemlerime ve tarih içerisinde geçmiş darbe ve cuntalara ilişkin tarih bilgilerime dayanarak, hemen şimdi, şunu söylemek istiyorum. 15 Temmuz kalkışması dış ve iç destek olmak üzere, hem sivil, hem kamu kurum kuruluşları, hem askeri kanadıyla, çok kanlı, çok barbar, ülkemin toprağına, insanlarına, yurdumun insanlarının geleceğine el konulması olarak görüyorum. 15 Temmuz Kalkışması’nı ne bitmiş, ne de yakın bir zamanda bitecek bir süreç olarak da görmüyorum. Bunun yılları alacak bir süreç olduğunu görüyorum, düşünüyorum. Çünkü aldanmayalım bu tarih içerisinde yaşadığımız darbe ve cunta girişimlerinden bambaşka bir şey.
Bu tam bir ‘DEVLET’ içerisinde ‘DEVLET’ girişimi. Yazımın ileri aşamalarında ‘devletin analizine’ girdiğimde bütün çıplaklığı ile bunu göreceğiz. Yine hemen geçerken şu kadarını söyleyeyim ki, Bu çok kanlı, çok barbar, girişimin, hem küresel ‘’EMPERYAL GÜÇLERİN’’ hem kendileri, hem de içeride yetiştirdikleri hainleri ile birlikte neyle geldiler, yurdumun ve yurdumun güzel insanlarının üstüne, biliyor umusunuz? (YASAMA-YÜRÜTME-YARGI’ güçleri ile. Bir de çağımızda dördüncü güç, kuvvet, denilen enformasyon (medyaları) ile birlikte. Bu 15 Temmuz Kalkışmasını tarih, ‘’Devlet’imize’’ karşı ‘EMPERYAL DEVLET’’ girişimi olarak yazacak. Ben adını şimdiden koyuyorum. Bu ‘’DEVLET’İMİZE’’ karşı, bir ‘’EMPERYAL DEVLET KALKIŞMASI.’’ Bunun lamı cimi yok.
Tarih bunları yazdığı zaman, ben bu topraklardan çoktan göçmüş olacağım. Yazdığım yazılarımı, tarihe tanıklık etsin diye yurdumun güzel insanlarına bırakıyorum.
Devam edeceğim.