Güzelbahçe Konteyner Kentte kadın kolları üyeleriyle birlikte açıklama yapan Aydın, “Bugün, 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü. Bugün, bu ülkenin geleceğini büyütmesi gereken kız çocuklarının sesine ses verme günü” ifadelerini kullandı.
“Bu topraklarda, her geçen gün bir kız çocuğunun sesi kısılıyor; her geçen gün birinin çocukluğu elinden alınıyor” diyen Aydın, şunları kaydetti:
“Her kız çocuğunun güven içinde yaşama, eğitim alma ve korunma hakkı vardır. Ama bu ülkede kız çocuklarının yaşam hakkı, her gün biraz daha yok sayılıyor. Çocuklara yönelik davalarda verilen kararlar, bize adaletin değil, cezasızlığın hüküm sürdüğünü hatırlatıyor. 8 yaşındaki Narin Güran’ın davasında geçen hafta yeni bir gelişme yaşandı. Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi, “suçluyu kayırma” suçundan ceza alan 12 sanık ile 3 çocuğa verilen hükümleri itiraz yolu açık olmak üzere bozdu. Üç sanığın tahliyesine karar verildi. Yani, Narin’in ölümüne ilişkin dosya bir kez daha “bekletici mesele” haline geldi, adalet bir kez daha ertelendi. Gözler Yargıtay’dadır; hâlen kesin karar verilmemiştir. Narin’in sesi hâlâ yankılanmalı, sorumluların önüne çıkmalıdır. Bu karar bir çocuğun adalet arayışının nasıl duvarlara çarptığının, suçlunun korunabileceği bir sistemin göstergesidir. Tıpkı Leyla Aydemir gibi. 4 yaşında, 2018 yılında kaybolduktan sonra 18 gün boyunca arandı, sonra cansız bedeni bulundu. Yıllar geçti, dosya hâlâ sonuçlanmadı. Yerel mahkeme sanıklar hakkında beraat kararı vermişti. Ancak Yargıtay, dosyada eksik araştırma yapıldığı gerekçesiyle beraat kararını bozdu. Dosyada daha önce sunulan ses kayıtlarının ve analiz edilmemiş delillerin önemine dikkat çekildi. Bu karar, “davalar kapansın, suçlular cezasız kalsın” anlayışına verilen hukuki bir tepki oldu. Ama daha yol uzun, eksiklikler çoktur. Bu davalar gösteriyor ki, devletin hakikaten “kız çocuklarını koruma” iradesi olmalı; aksi hâlde adalet yarım kalır, güven sarsılır. Çünkü, kız çocukları için adalet hâlâ bekleme odasında. Ve Elazığ’da dört kız öğrencinin “rıza” denilerek istismarının gölgelenmesi… Bu kararlar sadece mahkeme tutanaklarında kalmıyor; her biri toplumun adalet duygusunda derin yaralar açıyor. 12 yaşındaki bir çocuğun “rıza gösterdiğini” iddia etmek; akla, hukuka ve vicdana ihanettir. Çocuk, çocuktur. Rızası olmaz. Ve biz bu gerçeği unutturmaya çalışan hiçbir zihniyete sessiz kalmayacağız.”
Türkiye’de 18-45 yaş arasındaki her 5 kadından 1’inin çocuk yaşta evlendiğine dikkati çeken Aydın, açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Çocuk yaşta evlenen her 3 kadından 1’i çocuk yaşta anne oldu ve çocuk yaşta evlenen kadınların yarısı ise fiziksel şiddete maruz kaldı. Sadece 2024 yılında 9 bin 354 kız çocuğu evlendirildi. Bu tablo istatistik değil, utançtır. Kız çocuklarını büyütmek yerine evlendiren bir devlet, geleceğini küçültür. Biz bu utancı reddediyoruz. ‘Çocuk gelin’ değil, çocuk. ‘Çocuk anne’ değil, çocuk. Sadece çocuk… Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre çocukların yüzde 25’i hayatlarının bir döneminde fiziksel istismara uğruyor. Cinsel istismar vakalarının yüzde 70’inden fazlası, çocuğun tanıdığı biri tarafından işleniyor. Ve Türkiye’de sadece geçen yıl 40 binden fazla çocuk cinsel istismar dosyası açıldı. Ama binlerce fail hâlâ aramızda dolaşıyor. Çünkü bu ülkede “rıza” denilerek, “ayıp” denilerek, “aile onuru” denilerek, istismar sessizlikle örtülüyor. İktidarın suskunluğu, adaletin sessizliğiyle birleşince, kız çocuklarının güvenliği yerle bir oluyor. İktidar “2025’i Aile Yılı” ilan etti. Peki hangi aileden söz ediyoruz? Kız çocuklarının okula değil evliliğe zorlandığı, çocuğun istismara uğradığında “sus yoksa rezil oluruz” denilen bir ülkede, hangi aileden, hangi şefkatten bahsedebiliriz? Bu ülkenin kız çocuklarını korumasız bırakan iktidar, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek en büyük güvencelerini de ellerinden aldı.”
“Türkiye, çocuk haklarına dair birçok uluslararası sözleşmeye taraftır: Çocuk Hakları Sözleşmesi, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) gibi belgelerle yükümlülüklerimiz vardır. Ancak, bu sözleşmelere anayasal ve iç hukukta tam yansımaları olmadıkça, kağıt üzerindeki sözler sadece aldatmacadır” diyen Aydın,
“İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmemiz, özellikle kız çocukları açısından telafisi mümkün olmayan hak kayıpları doğurmuştur. Bu çekilme; şiddete karşı mücadeleyi zayıflatmış, koruma mekanizmalarını geri çekmiş, toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinden büyük bir yara açmıştır. Bugün kız çocukları, güçlendirilmeyi bekleyen değil, korunmayı bekleyen hale geldiyse, bu, o yanlış kararın en ağır sonucudur. Biz, o sözleşmenin değerini çok iyi biliyoruz. O yüzden bir kez daha açıkça söylüyorum: Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında İstanbul Sözleşmesi yeniden yürürlüğe girecek. Kız çocuklarının hakkı, kağıt üzerinde değil, yaşamın içinde korunacak. Cumhuriyet Halk Partisi olarak sözümüz nettir: Biz, çocukların ve kız çocuklarının güvenliğini koşulsuz biçimde koruyan, cezasızlığı ortadan kaldıran, adaleti herkes için erişilebilir kılan bir hukuk düzeni kuracağız. Eğitimden adalete, sağlıktan sosyal desteğe kadar tüm alanlarda, kız çocuklarının ihtiyaçlarına uygun politikalar üreteceğiz. Okul terkini engelleyecek, bursları artıracağız. Her kız çocuğu kendi hayalinin peşinden gidecek; hiç kimsenin gölgesinde değil, kendi ışığında büyüyecek"
ifadelerini kullandı.
Aydın, açıklamasını şu sözlerle tamamladı:
“Bugün 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü. Bizim için bu, bir kutlama değil; bir mücadele günüdür. Bu mücadele, Narin’in, Leyla’nın, Zehra’nın susturulan her kız çocuğunun mücadelesidir. Biz onların sesi olacağız, adalet arayışlarını yarım bırakmayacağız. Çünkü biliyoruz: Bir ülkenin geleceği, kız çocuklarının ne kadar güvende olduğuyla da ölçülür. Bir ülkenin adaleti, kız çocuklarının gözyaşlarıyla test edilir. Ve bir ülkenin iktidarı, çocuklarını koruyamıyorsa; o iktidar meşruiyetini yitirir. Bugün buradan ilan ediyoruz: Kız çocukları korkuyla değil, umutla büyüyecek. Kız çocukları evliliğe değil, eğitime yönlendirilecek. Kız çocukları susturulmayacak, geleceğini kendi sesiyle kuracak. Bu ülke, kız çocuklarının özgür geleceğiyle yeniden yükselecek. Biz varız, biz buradayız ve değiştirmeye geliyoruz. Adalet yerini bulana, hiçbir kız çocuğu “keşke başka bir ülkede doğsaydım” demeyene kadar, susmayacağız, durmayacağız."