Kültür & Sanat

Ayşe Kulin yazarlık serüvenini anlattı

Türkiye'de kitapları sevilerek okunan yazar Ayşe Kulin, yaşı sebebiyle, bu hafta çıkan 'Aylardan Kasım Günlerden Perşembe' adını verdiği kitabıyla yazarlık kariyerini sonlandırmayı düşündüğünü söyledi.

İlk kitabı 'Güneşe Dön Yüzünü'nün ardından 40 yılı aşkın süre çok okunan yazarlar arasında bulunan, Bosna Savaşı'nı anlattığı 'Sevdalinka' ve 'Füreya', 'Nefes Nefese', 'Veda', 'Umut', 'Her Yerde Kan Var' kitaplarının yazarı Ayşe Kulin, 22. Ankara Kitap Fuarı'nın açılışının konuk yazarı olarak çocukluğunu geçirdiği başkentte okuyucularıyla buluştu.

1941'de İstanbul'da doğan, babasının görevi sebebiyle çocukluğunun bir kısmı Ankara'da geçen Kulin, yazarlık kariyeri öncesinde gazetecilik, editörlük, senaristlik yaptı.

Müzisyen Candan Erçetin'in seslendirdiği 'Bahar' şarkısının sözlerinin yazarı da olan ve bugüne kadar 38 kitaba imza atan Kulin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü anlatan 'Aylardan Kasım Günlerden Perşembe' kitabını okuyucuların beğenisine sundu.

Usta yazar, 22. Ankara Kitap Fuarı'ndaki imza günü öncesinde, yeni kitabı, yazarlık serüveni ve çalışmalarına ilişkin Anadolu Ajansı (AA) muhabirinin sorularını yanıtladı.

40 yıldır yazıyorsunuz, çok sayıda romanınız var. İlk yazma deneyiminizden bugüne kadar Ayşe Kulin'in yazarlığında nasıl bir değişim oldu? Hala kitaplarınızı okuyucuyla buluştururken aynı heyecanı hissediyor musunuz?

Son kitabım yeni yeni okuyucuyla buluşuyor. İlk yazdığım kitaplarımı, romanlarımı daha çok beğeniyorum. Mesela Veda, Füreya en iyi kitaplarımdan. Başlarda daha eli bol, daha rahat yazabiliyordum çünkü daha çok okur vardı, sosyal medya hiç yoktu. Son yıllarda sosyal medyayla kitaplar artık bir yarış halinde, çünkü insanlar kalın kitap okumuyor. Kitapların fiyatları da yüksek. Onun için yayınevleri fazla kalın kitapları basmayı sevmiyor. Benim kitaplarım farkındaysanız daha incelmiş durumda. 'Aman Ayşe Hanım şu sayfayı geçme' demiyorlar, ama bütün yayınevlerinde kalın kitap satmayabilir endişesi var. En beğendiğim kitaplarım, 10 sene önce yazdıklarım ve ilk eserlerim.

Ama her kitabınız sizin için ayrı bir başarı öyle değil mi?

Tabii ki her kitabımda çok heyecan duyuyorum. Hele bu son kitabımda daha da çok heyecan duydum. Kasım ayında, perşembe günü vefat eden Atamıza, alışılmadık açıdan bakarak yazdım. Kitapta Atamızın çocukluğu var. Mustafa Kemal olarak gençliği var. Aşık Mustafa var. Her açıdan yalnız bir insan ve çok şefkatli. Ağaçlara ve çocuklara düşkün. 8 manevi evladı olmuş mesela. Bu kitabı yazmadan önce bilmiyordum doğru sayıyı. İki erkek, altı kız çocuğu evlat edinmiş. Büyük bir özenle yetiştirmek istemiş onları. Kiminde muvaffak olmuş, kiminde olamamış, her birinin tahsillerini tamamlatmış.

'Yeni kitabımda, Atatürk'ün daha çok iç dünyasını yazdım'

Bir biyografi kitabı mı, yoksa roman mı? Bu kitapla nasıl bir iz bırakmayı istiyorsunuz?

Bu kitapta Mustafa Kemal'in çocukluğunu, ilk gençliğini ve hastalandıktan sonraki ölüm döşeğindeki halini okuyacaksınız. Dört dörtlük bir Mustafa Kemal kitabı değil. Zaten kalın bir kitap da değil. Ama bilinen tarafları, savaşları, devlet adamlığı, inkılaplar bu kitapta yok. Yeni kitabımda Atatürk'ün daha çok iç dünyasını yazdım.

Atatürk'ü yazmak zordur ve yazdığınızla da, yazmadığınızla da eleştiri alabilirsiniz. Yazarken handikaplarınız, korkularınız oldu mu?

Bu kitapta gerçekten oldu. Çünkü bu kitabı yazmaya başladığım zaman eşim hastalanmıştı ve çok zor bir dönemden geçiyordum. Hakikaten içimin çok karanlık ve üzüntülü olduğu bir dönem yaşıyordum. Ben kolay yazabilen bir insanım. Düşünüyorum da Allah eğer herkese bir yetenek veriyorsa ki mutlaka veriyor, ya bir sahne ışığı veriyor, ya ses, kulak veriyor. Benim kabiliyetim de yazmak. Yazmak kolay bir şey benim için. Ne yazarsam bir müddet sonra sanki bir yere bağlanıyorum ve akıyor benim yazdıklarım. Fakat bu kitabı kolay yazdım diyemem. Çünkü çok sevdiğim bir insan yanımda çok hastaydı. Onun ruh hali içindeydim. Yine de Atatürk'ü tekrar etmek istemedim. Kitapta Atatürk'ün ruhunu sanki getirdim.

'Gençlerin ülkenin ne şartlarda kurulduğunu bilmeleri lazım'

Okuyucuların yorumları bir sonraki kitabın yönü için belirleyici oluyor mu?

Benim kitabımı sevseler de sevmeseler de okusalar da okumasalar da ben yazmak için yaratılmış bir insan olduğumu düşünüyorum. Her kitaptan sonra bir kitap, yolunu bulup önüme çıkıyor. Aylardan Kasım Günlerden Perşembe'yi yazmaya ne zaman karar verdim biliyor musunuz? Benim kütüphanemden bir kitap istedi genç bir çocuk. Ortaokulu bitirmiş, liseye gidecekti. 'Nasıl bir kitap olsun?' dedim. 'Sizin yazdıklarınızdan.' dedi. 'Ne seversin sen, tarihi roman mı, polisiye mi, füturistik mi?' diye sordum. Genç evlat, 'Hayatımda ilk defa okuyacağım.' dedi. 'Ah' dedim, çok şaşırdım. Düşünün ortadan liseye geçmiş ve akıllı bir çocuk, notları yüksek. 'Ben sayısal bölümdeyim.' dedi ama hiç kitap okumamış. Onun üzerine ben dedim ki, 'Sana Veda kitabını vereyim. İşgal altındaki İstanbul'u, memleketi de görürsün.' dedim. 'Ne işgali?' dedi. 'Biz işgal edildik ya yavrum Osmanlı'nın son döneminde.' dedim. Hiç haberi yok Kurtuluş Savaşı'ndan. Parlak bir öğrenci ama tarihimizi yüzeysel okumuş. Çok üzüldüm ben bu duruma. Gençlerin ülkenin ne şartlarda kurulduğunu bilmeleri lazım. Bilmiyorlar, bilmedikleri için de kıymet bilmiyorlar. Okurlarıma sadece şunu söylemek istiyorum. Kurtuluş Savaşı'mızı, Atatürk'ün değerini bilmeyenler olabilir. Okumamış olanlar da olabilir. Biz kendimizden kat kat güçlü bir düşmanın elinden kurtardık memleketimizi. Ülkemizin kıymetini bilmelerini diliyorum. Bu vatanın kıymetini bilsinler.

Artık herkes telefonun içinde yaşıyor. Sosyal medyada 'en çok tıklanmak' diye bir şey var. Ben onu hayatta yapmadım. Yapabilsem belki bir misli fazla satacağım ama olmuyor. Bir telefonun içinde yaşamak bana çok ağır geliyor. 1941 doğumlu bir insan olarak ben hayatı yaşamışım, fakat şimdi bir telefonun içinde dönüyor hayat. Herkes oradan takip ediyor her şeyi. Hangi çağa ait olursan ol, sen nasıl bir vatanda yaşadığını bilmek zorundasın. Düşman çizmesinden kurtarılmış bir vatan bu. Bir Fransız, Fransız İhtilali'ni, cumhuriyetin nasıl kuruldu bilir. Çocuk okula başladığı gün ona öğretirler.

'Son kitabım olduğunu düşünüyorum'

Üretken bir yazarsınız, bir sonraki kitabınız için planınız var mı?

Yazarlığımı artık sonlandıracağım çünkü ben 84 yaşındayım. Son kitabım olduğunu düşünüyorum ama Allah akıl verirse yazmaya devam ederim de pek sanmıyorum. 'Bir Bunağın Hatıra Defteri'ni yazacağım başlangıcını da yaptım. Tamamen bunarsam yazamam. Arafta başlayayım da, gittiği kadar gitsin diye düşündüm. Nasıl bir kitap çıkacak henüz bilmiyorum. Çünkü ben çoğunlukla yazmaya başladıktan sonra açılıyorum. Bir fikirle başlıyorum, geldiği gibi yazıyorum. Bir ömür 100 yaşına kadar sürmüyor. Geçen ay eşimi kaybettim, o da 89 yaşındaydı. Hayatın bir limiti var. 90'lı yaşlardan sonra daha derin unutkanlıklar da başlıyor. Anneannem 100 yaşına kadar yaşadı ve hiç bunamadı. Pek enderdir böyle durum. Annemi 90 yaşında kaybettim, onda demans başlamıştı. Bende de başlayabilir. Normal, her uzvumuz gibi aklımız da eskiyor.

'Gençler daha çok telefonun içinde yaşıyor' dediniz. Onları kitaba çekmek için hangi kitapları önerirsiniz?

Ben ne önersem boş, genç okuyucularım iki yıl önce yayınladığım 'Yarın Yok'u sevdiler. Farklı üniversitelerden dört ayrı ödül verdi gençler. Eşim Engin de hayattaydı. Ödüllerin büyük bir çoğunu almaya beraber gittik. Çok sevildi, aykırı bir kitaptı bu. Başka bir çağı anlatıyordu ve gençlere hitap etti. Demek ki gençler, roman tekniğinde bir değişiklik bekliyorlar. Daha bir değişik bakış açısı, daha bir ileriye dönük bir hayat tarzı okumak hoşlarına gidiyor. Gençlere tavsiyem, kitap yaşayamadıkları, bilemedikleri hayatlara bir kapı açar. Çünkü bana bir kitap öyle yaptı ve ben ondan sonra kitabın değerini anladım. Nalan Türkeli'nin 'Varoşta Kadın Olmak' kitabı, eleştirdiğim çöp toplayıcılarının halini anlamamı sağladı. Bir kitap, aklınıza gelmeyecek bir şeyi kafanıza vurarak anlatıyor. Dünyaya başka bir gözle bakmaya başlıyorsunuz. Herhangi bir kitap bilmediğiniz bir dünya getirir önümüze.

'Dünya değişiyor, ayak uydurmak lazım'

'Yarın Yok' kitabınızı, teknolojinin hızı, iklim değişikliğinin gelecekteki boyutunu hayal ederek yazdınız. 4 çocuğunuz, 8 torununuz, 2 torun çocuğunuz var. Yapay zekanın hızı, robotların yaygınlaşması, yazılımların gelişmesini düşündüğünüzde torunlarınız, sonraki nesiller adına aklınıza ne geliyor, kaygılanıyor musunuz?

Bambaşka bir dünya olacak. Mesela kitabın 50 sene sonra var olacağını zannetmiyorum. Kitapları olanlar belki saklayacaklardır bir antika eser gibi. Müzelere gidip eserleri görüyoruz, işte aynı kitaplar da eserler gibi saklanacak. Belki dijital olarak okunabilir ve okunuyor da. Kitap olmayacak ona eminim. Dünya değişiyor, ayak uydurmak lazım. Osmanlı, ayak uyduramadığı için yıkıldı. İyi ya da kötü değişime ayak uydurmak gerekiyor. Güçlü devletler demek istemiyorum, 'gelişmiş devletler' daha doğru bir kavram ve onlar teknolojide ilerliyor. Avrupalı, Amerikalılardan sıdkım sıyrıldı. Bosna'da Müslümanlara neler yaptıklarını, gözlerini nasıl kapattıklarını gördük, bugün Filistinlilere yapılanlara göz yumdukları gibi. Ama yine de teknoloji konusunda dünyayı takip etmeliyiz.