İnsan denen varlık çıkarları değiştiğinde fikirlerini değiştirmekte pek acelecidir. Dün "ahlak" diye haykıran bugün "fırsat" diye fısıldayabilir...
Tarih, çıkarlar uğruna değişen sadakatlerle dolu. Krallar dünün müttefiklerini bugün cellatlarına teslim etti, siyasetçiler söylemlerini rüzgarın yönüne göre ayarladı, hatta aşklar bile menfaate yenik düştü. Peki bu bir zayıflık mı, yoksa doğamızın acımasız bir gerçeği mi? Aslında hepsi aynı gerçeğe işaret eder; çıkar, zihniyetin en hızlı dönüştürücüsüdür.
Peki bu değişkenlik, insan doğasının kaçınılmaz bir yasası mı? Yoksa ahlaki duruş, çıkarlar karşısında direnebilecek bir irade gerektirir mi? Belki de asıl mesele değişimin kendisinde değil, neye feda edildiğindedir. Bir inancı, bir değeri, hatta bir dostu çıkar uğruna terk etmek insanı yalnızca kazançlı mı kılar, yoksa giderek "kendine yabancı" mı?
Bir düşünün, sizin değerleriniz bugün savunduğunuz fikirler gerçekten sizin mi? Yoksa şu anki çıkarlarınızın gölgesi mi? Belki de en büyük keşif neyi değiştirip neyi koruduğunuzu fark etmekte yatar.
Bir insanı tanımak istiyorsanız, çıkarlarını değiştirin. Kimi fedakarlık yapar, kimi “dün dündür, bugün bugün” der. İşte asıl karakter burada ortaya çıkar. Fransız yazan La Rochefoucauld, “Erdemlerimiz bile çoğu zaman gizlenmiş kusurlarımızdır” derken belki de bu değişkenliğe işaret ediyordu.
Gündelik hayatta bile farkında olmadan çıkarlarımızın peşinden gidiyoruz. Bir iş verenin tavrı, bir arkadaşın samimiyeti, hatta aile bağları bile menfaat rüzgarına göre şekil alabiliyor. Bu, insanın bencil olduğunu mu gösterir? Yoksa hayatta kalma içgüdüsünün modern bir tezahürü mü?
Rüzgara göre yön değiştiren yapraklar olmamak için, köklerimizin neye uzandığını hatırlamalıyız. Yoksa çıkar rüzgarları, bizi sadece savrulduğumuz yere götürür.