İlk emri “Oku” olan bir inancın mensupları, hayatı boyunca güzel ahlakı ve ilmi tavsiye eden bir peygamberin ümmeti, şerefli tarihi boyunca ilmin, irfanın timsali olan bir milletin mensubuyuz. Bu cepte!..
Hepimizin bildiği gibi diye başlayamıyorum çünkü çoğumuz bilmiyoruz eğitimin uzun ve meşakkatli bir süreç olduğunu.
Maalesef bu "çoğumuz", çocuğunu cebine üç beş kuruş, eline son model bir telefon vererek okula göndermeyi, gerçekleştiremediği hayallerini ve ümitlerini onunla telafi etmeyi, yarış atına döndürdüğü çocuğun sınavlarda elde ettiği sonuçlarla eşe dosta hava atmayı eğitim sanmaktadır. Çocuğuyla aynı sınıfta okuyan fakat çoğu imkândan mahrum bir halde başarıya ulaşmak için ter döken çocukların da olabileceğini düşünmeden...
Halbuki eğitimin olmazsa olmazları çalışmak, sabır, fedakârlık, azim ve kararlılıktır. Tabir yerindeyse, bir çiçeğin yetişmesine benzer insanın yetişmesi. Suyu ne az olacak ne fazla... Çocukları da ne aşırı ilgiyle ne de ihmal ederek mahvetmemek, dengeli ve ölçülü bir şekilde yetiştirmektir eğitim.
Çağın gereği olarak ileri toplumlarda çocukların sadece matematiğin, fennin ve edebiyatın kuşatıcılığı altında değil, insan olmanın gerektirdiği düsturlar altında yetiştirilmesi gerektiği inancı yerleşmekte iken, bizde durum biraz daha farklı bir çizgide değişmektedir.
Ne yazık ki bizim insanımız kadim birikimlerini, kültür değerlerini, aile bağlarını ve hatta yeme-içme geleneklerini bile başka milletlerin hiç de bizden olmayan usullerine uydurmaya çalışmaktadır.
Bu bağlamda şanlı tarihinden, aziz şehitlerinin kutlu mirasından ve manevi sorumluluğundan habersiz nesillerin çığ gibi arttığına üzülerek şahit olmaktayız.
Yüce dinimizin ulvi düsturlarına ve aziz milletimizin mayasını oluşturan milli değerlere iltifat eden herkes, bu kötü durumdan rahatsız olmaktadır. Belki de bu rahatsızlık, “keşke imkânım olsa da bu kötü gidişe engel olabilsem” düşüncesini ortaya çıkarmaktadır. İnanıyorum ki yurdumuzun her köşesinde aynı duyguları hisseden binlerce yürek çarpmaktadır.
Dolayısıyla, gücü ve fırsatı olan herkesin kanayan yaraya merhem olması, kısıtlı imkânlarla eğitimini sürdürme gayretindeki bir gence destek olması ve belki de bu vesileyle geleceğe dair çok kıymetli bir hizmette bulunmuş olması Hakk’ın (cc) rızasına, ceddimizin mirasına en uygun işlerden birisi olacaktır.
Bunun önemini güzel bir örnekle vurgulayarak tamamlamak istiyorum.
Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder gibi hareketler yapan birini görür. Biraz yaklaşınca, bu kişinin sahile vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan genç bir adam olduğunu fark eder. Genç adama yaklaşır:
– Neden denizyıldızlarını denize atıyorsun?
Genç adam yanıtlar:
– Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek. Onları suya atmazsam ölecekler.
Yazar sorar:
– Kilometrelerce sahil, binlerce denizyıldızı var. Hepsini atmana da imkân yok; bu neyi fark ettirecek ki?
Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı daha alır, okyanusa fırlatır ve şöyle der:
– Onun için fark etti ama…”