Haset; kalbin en büyük hastalıklarındandır: Haset eden, Allah’ın kalp hastalıkları, ancak ilim ve amel ile tedavi edilir. Yaptığı taksim ve takdire rıza göstermiyor, O’nun iradesine karşı geliyor demektir. O’nun bizce, gizli olan hükümleri ile mülkünde gerçekleştirdiği adalete kızmak, onu çirkin bulmak anlamına gelmektedir. Bu ise, kişinin tevhidin özüne ters düşmesinden, dolayısıyla imanın zedelenmesinden başka bir şey değildir…

Kuran-ı Kerim’de mealen buyruluyor ki; (Allah’ın kimimizi kimimizden üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri ummayın!) (Nisa 32)

Allah’ü Teâlâ’nın taksimatındaki kazasına rıza göstermek, hasedin haram olduğuna delalet etmektedir. Sana zararı dokunmayan bir Müslüman’ın rahata ulaşmasına hoşlanmamak, hasetten başka bir şey değildir. Yani, ateş odunu yakıp yok ettiği gibi, haset de amelleri yok eder.

Sen haset ettikçe, içinde bir ateş yanar, kendi kendini kemirir, perişan olursun. Hasedin zararı insanın kendisinedir, haset edilince bir zararı yoktur, ancak haset edilenin nimetini Allah’ü Teâlâ arttırır. Onun nimeti arttıkça, seninde hastalığın artar, sıkıntı içinde kıvranır durursun. Göğsün daralır, uykun kaçar ve bu hastalık ölüme kadar götürür.

Ve sen onun perişanlığını isterken, kendin perişanlığa düşmüş olursun. Bununla beraber senin hasedinin onun elindeki nimete bir etkisi olmaz. Hatta ahrette, seni sıkıntıya düşürdüğü için hasetten vazgeçmen gerekir. Çünkü faydasız sıkıntıdır. Allah’ın gazabına uğramaya çalışmaktan daha büyük ne olur? Haset etmekle kimseye bir zarar veremezsin…

Haset eden her yerde zelil olarak anılır. Melekler lanet eder, yalnız iken üzüntüsü artar, can çekişirken sıkıntısı artar. Çünkü ilk haset eden ‘ŞEYTANDIR,’ H.z Âdem’i çekememesi, kendisini isyana sevk etmiştir. Hasetten vazgeçmek için onun bu zararını bilmek bile yeterlidir.

Kalbin saflığını ve temizliğini gideren bir pislik olan haset, yine ateşin odunu yakıp yok etmesi gibi, insanında huy ve amellerini giderir yok eder. O halde, kişi bir ahret hesabı ve korkusu çekmezse dahi, aklın gereği olarak bu yararsız azaptan kurtulmayı istemelidir.

Çünkü hasedin, kendini helak ettiğini, düşmanını sevindirdiğini, haset sebebiyle huzurunun bozulduğunu ve neticede Allah’ü Teâlâ’nın hışmına uğradığını bilirsin.

Peygamber Efendimiz; (Bir Müslüman, kendisine istediği bir iyiliği, başka bir Müslüman için istemezse ve bir Müslüman, kendisine gelecek bir kötülüğü, istemediği halde, o kötülüğü başka bir Müslüman için isterse, onun imanı tam değildir.) Buyurmuştur.

Yani, Peygamber Efendimiz, yalnız kendisini düşünenleri beğenmiyor. Başka Müslümanları düşünenleri beğeniyor ve öyle yapmalarını istiyor. Bütün dünya, Peygamber Efendimizin bu emirlerini yapmış olsa, dünyada kavga gürültü kalırmı?

Kısacası; Kimilerinin doyumsuz hırsla arzuladıkları hayatlardan uzaklaştığı, kimilerinin ise aza kanaat ederek aynı döngüden sıyrılamadığı hayatlar yaşamaya devam edecektir. Kimileri ise ne istediğinin bilincinde insanlar ezip yok saymadan hayatlar sürerken çevrelerinde mutlu insanlar kalabalıklaşacaktır.

Her insanın, kendi kararlarını aldığı ve kendi kararlarının sonucu hayatlar yaşadığı gerçeğini göz ardı etmemeliyiz. Ve elbette, alınan tüm kararlar kendi ateşimizde yanmayı sağlayacaktır. Nasıl bir ateşte yanmak istiyorsak bu gün o ateşin odunlarını istif etmeli günü geldiğinde ateşimizin karşısına geçip, tadını çıkarmalıyız…

Sağlıklı, huzurlu ve güzel günler dileğiyle…