Kendini ve haddini bilmek zor iş… Her kişi bunu başaramıyor ancak Allah kimin nerede durduğunu, ne kazandığını biliyor, buna şüphe yok.
Bu hakikati ihmal edenler oluyor. Kendilerini dev aynasında görüyorlar, her şeyi bilir edasıyla etrafa caka satıyorlar.
Bir sorumluluğu alacak yeterlikte değiller, kibirden, boş laftan, kendine yontma becerilerinden başka bir özellikleri yok, başkasını aşağılamakta mahirler, kamuya ait olanı özel mülk haline getirmekte beis görmüyorlar ama kendilerine mesuliyet veriliyor. Bu durum onlara “biz neymişiz de haberimiz yokmuş” dedirtiyor, etraflarına bu özelliklerinden faydalanmak isteyenleri çekiyor ve gittikçe şımarıyorlar. Şımarmanın helak getireceğini de bilmiyorlar veya bilmek istemiyorlar. Hadlerini aştıkça aşıyorlar. Çevrelerine doluşan körleştirici unsurlar da onların kibirlerine kibir, şımarıklıklarına şımarıklık katıyor.
Bu tür kişiler neden yerlerini, hadlerini bilmez diye sormak lazım. Aynaya baktıklarında farklı şeyler görmeliler ki, özgüvenleri de yüksek, öğüde de ihtiyaçları yok.
Mevlana “ nice insanlar gördüm üzerlerinde elbise, nice elbiseler gördüm içinde insan yok” derken her dönemin ihmal edilen bir gerçeğini söyler. İnsan olma erdemini elde edememiş, kişiyi insan kılan değerlerden yoksun, birtakım güç dengelerini kullanarak bazı makamlara oturanlar vardır mesela… Orda bir sorumlu bulunmaktadır lakin insanca davranmadığına dair söylentilerin ardı arkası kesilmemektedir. Yerini ve haddini bilmeyen yapısıyla bulunduğu şehre, makama zarar vermektedir. Üstelik çok kişi bu durumun farkındadır ama hepsi de, görmedim, duymadım, bilmiyorum demektedir.
Devam edelim ve sıradan gibi gelecek örnek ifadeler üzerinde duralım…
Aslan yattığı yerden belli olur denir mesela… Nice kişiye rastlıyorum, sözgelimi wc ye giriyor, girdiği yeri temizlemeden çıkıyor, üstelik yaktığı wc ışığını da söndürmüyor, pisliğini başkasına temizletmeye oradan başlıyor, israfa olan bakışını da belli ediyor. Bu kişi üstleneceği bütün sorumluklarda aynı şeyi yapmaz mı, düşünmek lazım… Hani eleman alımında seçici kurulun başındaki kişi ustaya “usta senin seçtiğin kişi iyi çıktı, benim seçtiklerim neden iyi çıkmadı” demiş. Usta da, ağam demiş ben gelen kişiye baktım, kaldırımdaki karınca yuvasına basmamak için durdu, ben de “bu merhameti gösteren kişi girdiği işte de dikkat eder” dedim, diye cevap vermiş. WC de kendi pisliğini öylece bırakıp, lambayı da söndürmeden çıkan, musluğu sonuna kadar açıp suyu israf eden kişi bir yere sorumlu olursa, ondan nasıl bir kişi çıkar dersiniz…
Yine duyarız; “adamın kafası zehir gibi, filan yerde işe girdi, şimdi malının haddi hesabı yok, sen helal/haram, hak/hukuk diye devam et…”derler. Kafasının zehir gibi çalıştığı kesin çünkü kendisini zehirliyor ve kamunun hakkını kişisel bankası gibi değerlendirerek zehirlenmeyi sürdürüyor. Peki, kaç yıl yiyecek o parayı veya yiyebilecek? Diyelim ki şimdi otuz veya kırk ya da elli veya altmış yaşında… Ne diyor müzik eserinde; çok yaşayan yüze kadar yaşıyor! Kime kalacak malı, diyelim ki çocuklarına, haramı miras bırakmakla çocuklarına iyilik yapmış olur mu? Olmaz! Kaldı ki kirli mal kirli unsurları üstüne çeker ve kazandım diye düşünen kişi her şeyini kaybeder. Üstelik o zehir her gün davranışlarını zehirleyecek, yüzünün insan rengini yok edecek… Ve derken hesap vakti gelecek!
Kişi dilinde saklıdır derler veya insan dilinin altında gizlidir. Bakarsınız kişiye; söyleminde bir bilgelik, adamlık yok. Sürekli hakaret, aşağılama, bilgisizliğin verdiği kötü söylem akıyor ağından… Getirip bir yere sorumlu yaparsanız ne olur? Kötü söz sahibinin kimliğini ortaya çıkarır. Kötü söz, kötü bakış sahibinin kim olduğunu anlatır. Kim olduğu böylesine aşikâr olan kişileri getirir sorumluluk makamlarına oturtursanız ağzı sürekli pis kokanları insanlara musallat etmiş olursunuz.
İyi de bunlara dikkat eden kim, diye yakınmalar duyarız. Yakınanlar bu durumun düzelmesi için mi uğraşır, baştan aşağı kirli, yaptıklarıyla kendini zehirleyen, israfı ve kamuyu özel mülkü gibi kullanmayı sürdüren, ağzı kullandığı sözlerle sürekli kokan kişilerle karşılaştıklarında “on numara adam” bakışıyla yağcılık söylemi mi kullanıyorlar? Bu tür kişilere on numara adam yaklaşımıyla yağ çekenlerin olduğu bir dünyada istenen temizlik gerçekleşebilir mi?
Demek ki insanların hadlerini bilmemek gibi bir hastalıkları var ve tedaviye de yanaşmıyorlar. Çünkü doktordan daha doktorlar, mühendisten daha mühendis, öğretmenden daha öğretmen… Haliyle kurumlara, şehirlere yazık oluyor. Dahası ülke kaybediyor.
Yine de büyüklerimizin öğüdünü tekrarlayalım: herkes yerini bilecek, gün gelir bildirirler, rezilliğiyle kalır!