543 yılında Yemen Valisi Özdemir Paşa lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbul’a getirir. Türkler tarafından bulunan yepyeni hazırlama metodu sayesinde kahve güğüm ve cezvelerde pişirilerek Türk kahvesi adını alır. Önceleri saraylarda zengin kişilerin konak ve köşklerinde içilen kahve kısa sürede yayılır. Toplumun her kesimi tarafından tüketilmeye başlar.

Zamanla İstanbul’da kahvehaneler kurulur. Bu mekânlar sohbetlerle birlikte kültürün paylaşıldığı, haberleşmenin sağlandığı yerler hâline gelir. Saz şairlerinin, meddahların sanatlarını icra ettiği kahvehaneler Anadolu’nun diğer kentlerine de hızla yayılır. Türk kahvesi cezvedeki soğuk suya konulan kavrulmuş ve öğütülmüş kuru kahvenin kaynatılıp köpürmesiyle hazırlanarak ikram edilir. Kahvenin köpüğü ne kadar bol olursa o kadar beğeni kazanır. Öyle ki eski yıllarda ocakta veya közde kaynatılarak ikram edilen kahve ile birlikte yapılan sohbetlerin tadına doyum olmazdı. Bu nedenle “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” atasözü de kültürümüze yerleşmiştir.

Yeni bir yuva kurulurken geleneklerimize göre kız istemeye gelenlere gelin adayı kendi eliyle bol köpüklü kahve yaparak ikram eder. Kızın yaptığı kahve, tepsi tutuşu, konuklara ikram edişi ve kahveyi dağıttıktan sonra duruşu dünürlerin dikkat izlediği bir husustur. Ayrıca bayramlarda, özel toplantılarda, akşamları aile büyüklerine kahve ikram edilmesi kültürümüzde önemlidir.

Yeşilyurt Belediyesi tarafından satın alınarak restore edilen Kahve Konağı (Turgut Duran Evi) kahve kültürünün yaşatılması amacıyla içinde kahvenin bütün tarihini özetleyen materyallerin sergilendiği bir müzeye dönüştürüldü. Kahvenin çekirdekten fincana yolculuğunda hangi aşamalardan geçtiği ve üretiminde hangi araç-gereçlerin kullanıldığı, Kahve Konağı’nda görülebilir. Dibeklerden cezvelere, değirmenlerden fincanlara kadar yüzlerce tarihî eşya Kahve Müzesi’nde ziyaretçilerini beklemektedir. Ayrıca Kahve Müzesi’ni ziyaret edenlere kayısı çekirdeğinden yapılmış çok lezzetli bir kahve ikram edilir. Türkiye’de kayısı çekirdeğinden üretilen kahve, ilk kez bu müzede sunulmaktadır. Bu kahveyi tadanlar, lezzetini asla unutamadıklarını ifade ederler. Bu müzenin açıldığı mekân, Malatya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından hazırlanan Malatya Kültür Envanteri (2014)’nde sivil mimari yapılar arasında şöyle tanıtılır: “Hıroğlu Mahallesi’nde bulunan ev taş temel üzerine kerpiç duvar örgülü, iki katlı, beşik çatılı, kiremit örtülüdür. Oda bölmeleri ve ikinci kat dış duvarları, bağdadî teknikteki örgüyle sağlanmıştır. İkinci kat, cephe ortasındaki ahşap eliböğründe desteklerle dışarıya çıkmalıdır. Arka cephede avlu mevcuttur. Avlu bölümünde konağın diğer müştemilatı bulunur. Ahşap basit merdivenlerle avludan ikinci kata çıkılır. İkinci kat açık eyvanlıdır. Sofa etrafında toplanan dört odası vardır. Oda duvarlarında yüklükler ve nişler mevcuttur. Caddeye bakan cephe dükkândır. İkinci kat, dükkân üzerine yerleştirilmiştir. Eve giriş, geçmişte Sofuoğlu Sokağı’na açılan yan kapıdan yapılmaktaydı. Dükkân, dükkân üzeri ikinci kat, sofa etrafındaki odaları ve ahşap elemanları ile bu konak, Geleneksel Yeşilyurt Evleri’nden biridir. Cumhuriyet Dönemi’nde 1930-40’lı yıllarda yapılmıştır.”