Asırlar önce Eski Malatya’da yaşayan çok zengin bir bey vardır. Hayır hasenatı çok seven bu bey bölgede çok sevilip sayılır. Garipleri yedirir içirir, yetime öksüze sahip çıkar, evlilik çağına gelen gençlerin yuva kurmasına yardımcı olur. O, insanlara yardım edip kol kanat gerdikçe malı mülkü artar, parasının hesabı bilemez olur.

Gün gelir Eski Malatya’nın en güzel kızıyla birbirlerini severek evlenirler. Her geçen gün bu iki gencin birbirlerine saygı, sevgi ve aşkları artar. Mutlu mesut yaşarlar. Onların varlık içerisinde mutlu yaşamalarını çekemeyenler, onları kıskananlar içten içe beddua etmeye başlarlar. Ancak bir sadaka kırk kazayı kovar derler. Onlar iyilik yaptıkça servetleri artmaya devam eder. Fakat evliliklerinin üzerinden yıllar geçmesine rağmen bir türlü çocukları olmaz. Karı koca bu duruma çok üzülür. Çevrede bulunan bütün şifacılara gider, verdikleri ilaçları kullanırlar ama nafile. Onlar bir evlat sahibi olmayı bu kadar çok isterken hiç beklenmedik bir zamanda bey ölür. Bu acıyı zor da olsa atlatan evin hanımı tarlalarında çalışan, hayvanlarına bakıp besleyen, evinde hizmetini yapan insanların durumuna bakarak hayatın devam ettiğini düşünür. Kocasından kalan işlere yeniden dört elle sarılır. Bir daha evlenmeyi hiç düşünmez. Genç ve güzel bir dul hanım olarak yörede nam salar. Eşini çok seven bu kadına çevredekiler Mercimek Hatun adını verirler. Mutluluğu, yanında çalışan insanların sevincinde bulur. Kocasının yaptığı hayır işlerini devam ettirir. Bütün zamanını işine gücüne ayırır. Yoksullara, yolda kalanlara, yetimlere, öksüzlere kol kanat gerer. Çeşmeler ve yollar yaptırır. Darlığa düşenler, işlerini kaybedenler, doğruca ona koşarlar. Mercimek Hatun gelen hiç kimseyi geri çevirmez, yok demez, onları eli boş göndermez.

Mercimek Hatun bir gün hizmetindeki hanımlarla hamama gitmek ister. O dönemde Eski Malatya’daki tüm hamamları birer birer dolaşır. Kiminin temiz olmadığını görür kiminin de insanları hoş karşılamadıklarını düşünür. Kısacası hiçbirini beğenmez. Bunun üzerine Meydanbaşı Mahallesi’nde çok güzel bir hamam yaptırır. Gelen geçenlerin, yoksulların emrine verir. Aradan hayli bir zaman geçer. Etrafında bulunanlar ve çalışanlar, kocasından kalan serveti artıran, malını mülkünü çoğaltan kadıncağızın hizmetinden uzaklaşır, onu zor durumda bırakırlar. Tarlalar sürülmez, ekinler ekilmez; mal mülk ortada kalır. Bakarsan bağ bakmazsan dağ olur misali bağlar, bahçeler bakımsızlıktan mera olur. Mercimek Hatun işlerini gördürmek için çevreden bulduğu insanlara iki üç kat para vermek zorunda kalır. Sonradan yanına gelen insanların sözüyle, elinde kalan son parasını da harcayıp bitirince görülmedik bir yoksulluğa düşer. O kadar ki yıkanmak için tas yerine karpuz kabuğu kullanmak zorunda kalır. Dolayısıyla fakir fukaranın gideceği bir kapı daha kapanmıştır. Bu duruma dürüst insanlar çok üzülürler. Mercimek Hatun da kendisini sevenlere ve hâline acıyanlara bir vasiyette bulunur. Öldükten sonra mezar taşına aşağıdaki sözlerin yazılmasını ister. Vakti gelince bu hayırsever hatun da Hakk’ın rahmetine kavuşur. Kırklar Mezarlığı’na defnedilir. Sevenleri mezar taşına istediği şu sözleri yazdırırlar:

“Ben bir Mercimek Hatun idim kendi başıma,

Günde yarım kırat tuz ekerdim aşıma,

On sekiz hamamdan bohçamı getirttim,

Bir hamam yaptırdım Meydanbaşı’na,

Öyle bir zaman geldi ki! Aman Allahım!

Karpuz kabuğuyla su döktüm başıma…”

Ölümünden sonra mezarlığı ziyaret edenler, koca bir varlıktan müthiş bir darlığa düşen bu iyiliksever hanım için gözyaşı dökerler.

Aradan zaman geçer, mezarlık bakımsız kalır. Bazı mezar taşları yeni binaların yapımında, bazıları da köprülerde, su arklarında kullanılır. Bu arada Mercimek Hatun’un mezar taşı da ortadan kaybolur. Ancak Mercimek Hatun’un yaptırdığı hamam yıllar içerisinde birçok tadilat görse de günümüzde hâlâ hizmet vermektedir.