Ortaokula gittiğim yıllarda Dayım Mehmet Gedik, Hacı Gedik ve ben Akpınar’da Oral Un Fabrikasının az altında geniş avlunun içinde birkaç evin bulunduğu tek odalı bekâr odasında kalıyorduk. Avluya iki kanatlı kapıdan girince, küçük havuzu, tulumbası, birkaç dut ve kayısı ağacı çevresinde kerpiçten yapılmış az sayıda da ev vardı. Evlerin birinde ev sahibi, diğerlerinde kiracılar otururdu. Biz tek odalı oldukça geniş tek katlı bölümde kalıyorduk. Odaya giriş kapısının karşısında çok az sayıda mutfak eşyası ile yiyeceklerimiz dururdu. Buraya mutfak denilebilir. Dayım Mehmet, Sanat Okulunda, onun Amcası oğlu Hacı Malatya Lisesinde, bende Atatürk Ortaokulunda okuyordum.

Her sabah evden kitaplarım koltuğumun altında çıkar, parke taş yolda yürüyüp, Oral Un Fabrikasının önünden geçerek, Akpınar meydanına, Şirket Hanın köşesinden Kışla Caddesine çıkardım. Caddeden Atatürk Ortaokuluna gider, öğlen arası okulumuzun karşısında bulunan İsmet Paşa Parkında ayaküstü bir şeyler yer, akşamüstü eve dönerdim.

Evden okula ya da çarşıya giderken Akpınar Meydanındaki Aslanlı Çeşmeden avucumun içinde su içerdim. Çeşmenin az ilerisinde Bit Pazarı bulunuyordu. Orada fırın vardı. Fırının hemen yanında çukurda bulunan Aslanlı Çeşmeye beyaz taştan yapılmış birkaç basamak ile iniliyordu. Aslanın ağzından akan su küçük bir havuza dökülürdü. Çevresinde işçi ve öğrencilerin yemek yediği salatacılar denilen ucuz lokantalar vardı.

Sayın Münir Erkal’ın Belediye Başkanı olduğu dönemde o bölge yeniden düzenlendi. Bir gün o bölgeden geçerken Aslanlı çeşmenin yerinde olmadığını gördüm. Sayın Münir Erkal’e rastlayınca “Çocukluğumuzun hatırasını yok etmişsiniz. Aslanlı Çeşmeyi ne yaptınız?” dediğimde, “Depoya kaldırttım.” dedi. Kendisine, “Biz aynı kuşağız, Malatya’daki belli izleri silmemek gerekir!”deyince, “Şehir Merkezinde bir yerde mutlaka değerlendireceğim…” diyerek cevap verdi.

Gazi İlköğretim Okulunun hemen bitişiğindeki Gazi Parkı düzenlenince Aslanlı Çeşme buraya yerleştirilmiş ve yine ağzından su akmaya başlamıştı. Kaderin bir tatlı cilvesi Aslanlı Çeşme evimin karşısında idi. Aslanlı Çeşme şu an halka hizmetini sürdürüyor.

Belediye Hamamının soğuklanma bölümünde aslan motifli (heykeli) çeşme yer alıyordu. Yeni Cami’nin alt tarafında at arabacıların, paytoncuların arabalarını yıkadığı, hayvanlarını suladığı aslanağızlı çeşme vardı. Yine şehrin muhtelif yerlerinde aslanağzı motifli taş oluklu çeşmelerden su içerdik. Aslantepe’de 1932 yılından bu yana yapılan arkeolojik kazılarda aslan heykeli, aslan heykelciği, mühür ve mühür baskıları, duvar kabartmaları, aslan avı sahnesi olan duvar kabartması eserler görülmektedir. Aslantepe Açık Hava Müzesine girişte hemen yolun kenarında, Aslantepe heykellerinin bir benzerinin çeşme olarak yapılmış olması da sevindiricidir.

Söz Aslantepe ve aslanlardan açılmışken; 1930’lu yılların başında ortaya çıkan kapı aslanlarının da içinde bulunduğu, kabartma ve heykeller Malatya’da müze bulunmadığından Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesine götürülmüştür. Bunların replikalarının (kopyalarının) Malatya’da yeni yapılacak müzede sergilenmesi daha anlamlı olacaktır.

Yine Darende’nin Yeniköy’de bulunan “Aslantaşlar” (Geç Hitit Dönemini yansıtan iki yarım bırakılmış heykel) Malatya’da geçmişte yaşanan kültürel öğeler içerisinde aslan motifinin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor.

Doç. Dr. Ulvi Saran Malatya Valisi olarak göreve başlayışının ilk günlerinde Polisevi’nde basın mensuplarıyla kahvaltılı sohbet toplantısı düzenledi. Tanışma faslından sonra Vali Bey Malatya için bir amblem çalışması yapıldığını söyleyerek, “Malatya’nın vizyonu nedir? Amblemde hangi motif işlenmelidir?” diye sordu. Belediyenin ambleminde kayısının olduğunu bu nedenle farklı bir şey düşündüklerini ekledi. Bazı basın mensupları Malatya’nın vizyonunun tekstil olduğunu, sağlık turizminin son yıllarda ön plana çıktığını gündeme getirdiler. Bunların temelsiz düşünceler olduğunu ifade etmek istedim. Ancak o sırada Yazıhan’da bir Fantom savaş uçağının düştüğünün haberi gelince Vali Bey ve basın mensupları görevlerini yerine getirmek üzere dağıldılar.

Malatya şehrinin tarihi geçmişi ve kültürü içerisinden Malatya’yı anlatacak semboller, motifler çıkarılabilir. Malatya’nın vizyonu ise Malatya’daki ilk çadır yerleşiminden bu tarafa tüm geçmişinin bileşkesi olmalıdır. Örneğin Malatya Müzesi amblem olarak Aslantepe sarayından çıkan mühür ve mühür baskıları üzerinde sıklıkla yer alan çift aslanı kullanıyor. Bu sevindirici bir şey… Malatya’da bin yıllardır yaşayan insanımızı anlatan motifler bizi daha doğru ifade eder. Buradan hareketle Malatya’nın tanıtımında kullanılacak sembollerin başında aslan olmalı. UNESCO nezdinde Aslantepe’nin dünya mirası listesinde kalıcı eserler arasına girmesi için gayret gösterdiğimiz şu günlerde, aslan motifinin her fırsatta kullanılması gerekmez mi?

Aslantepe, Aslanlı çeşmeler, aslan kabartmalı duvar resimleri, mühür ve mühür baskıları üzerindeki resimler ve Darende’de Yeniköy mahallesinde bulunan Aslantaşlar, Doğanşehir’de karaca, Kuluncak ile Tecde’ki Meyvecilik Araştırma Enstitüsü içinde bulunan havuzdaki geyik motifleri, Eskimalatya’daki Selçuklu eserleri, Osmanlı eserleri, Malatya kültürünü sembolize edecek birçok motifi bağrında yaşatmaktadır.

Bu şehrin kültürel hafızasını yok etmeyelim. Malatya’mızı tanıtımlarda kayısının yanı sıra aslan’ı da unutmayalım derim. Seçilmiş ya da atanmış yöneticilerimizin bu konuda hassas olmasını beklemek hakkımızdır.

Derdi Malatya olanın dermanı da Malatya olur.