SÖZÜN ÖZÜ

Dün uçtu elimizden, yarınımız bilinmez,

Gün bugündür a canım, “hak” yazısı silinmez!..

Gafil olan sanır ki dünya ilelebettir,

Ebet “ukba” günüdür, ya ateş, ya cennettir!..

MM GÖZLÜYORUM

DÜNYA BİR YEVM (GÜN) BİZE DÜŞEN SAVM (ORUÇ)!..

Siyasetçilerden nasıl “sıdkımız” sıyrılmışsa, günümüz televizyon yayıncılığından da sıdkımız sıyrılmıştır, çünkü zihinlere “monte” edilmeye çalışılan “yanlış” görüşler ve izleyenlerin haya damarlarını çatlatacak kadar “çirkin” görüntülerden gına gelmişiz, acaba diyorum “kıyamet alametleri” arasında zikredilen ahir zamanda zuhur edeceği ve her eve gireceği söylenen “deccal=yalancı” televizyon mudur?

Sorunun cevabını “ehline” bırakırken, sınırsız olması gerekirken sınırlandırılan “düşünce” özgürlüğümüz çerçevesinde görüşlerimizi konu başlığımızı aydınlatmak “adına” dile getirmeye çalışalım:

Tasavvuf semasının yıldızlarından “Ebulfazl Muhammed b. Hasan Hateli (r.a.)” şöyle der: “ dünya bir yevm, bize düşen savm“ yani dün geçti gitti, yarın ise gelip gelmeyeceği bilinmez, gün bugündür ve biz de bu gün oruç tutalım” yani dünyadaki zamanımızı “oruçlu gibi” geçirelim, o zat açıkça şunu demek ister “günah” işlemeyelim, şimdi sözü neden sıdkımızın sıyrıldığı televizyon yayıncılığına ve bize göre “yanlış” olana getirelim.

Evet dünya bir gündür ve mübarek Ramazan ayı sadece o bir günün kısımlarından biridir, TRT’de bu mübarek ay şöyle tanıtılıyor: “Ellerin Semaya, dillerin duaya, gönüllerin Mevla’ya açıldığı Ramazan ayı” o zaman sormak gerekir bu ayın dışındaki zaman içinde eller semaya, diller duaya gönüller Mevlaya açılmayacak mı?” günün diğer zamanı gitsin mi havaya?

Sözünü ettiğimiz o zatın söylediği “biz de oruç tutarız” sözünden anlamalıyız ki, hayatın akışı içinde geçecek zamanda Mevla’yı unutmadan, sadece aç kalarak değil, elimizi haramdan, dilimizi yalandan, gönlümüzü “boş” işlerden çekelim ki ömür boyu oruç tutmuş gibi olalım…

Oruçlu olduğumuz zamanlara has değil, yoksulu gözetmek, sadaka vermek, haram lokmadan ırak durmak, gayri meşru ilişkilerden kaçınmak, içki gibi, kumar gibi, faiz gibi, cinayet gibi, büyük günahlardan sakınmak, bütün bunlar oruçludan istenir, bu isteği her oruçlu yerine getirir mi, getirmez ayrı konu, oruçlu olsun olmasın her insan mutlaka elini semaya, dilini duaya, gönlünü Mevla’ya açmak durumundadır, bu sadece bir zaman için değil bütün bir ömür için gereklidir..

Televizyondan ziyade kullanış şeklinden yakınmamıza devam edelim, RTÜK denilen kurum televizyon yayınlarını izlemek, izlerken denetlemek ve izleyicilerin görüşlerini almak durumundadır, kamu spotlarından birinde bu kurum kendini överken “değerlerimizin” kontrol altında olduğunu, kalbimizi rahat tutmamızı söyler.

Değerlerimiz cümlesindendir “aile” yapımız, “pembe” dizilerle bu yapıya yapılan, kısaca“gayri meşru ilişkiler” şeklinde ifade edebileceğimiz saldırılar bu kuruma göre “normal” olarak mı değerlendiriliyor ki beş on günlüğüne değil temelli kapatılmıyorlar?

En iğrenç, en çirkin görüntülerinin kayıtları mutlaka bu kurumun arşivlerinde olan sözüm ona bazı televizyon kanalları aile yapımıza saldırırken, RTÜK bunları görmezden mi gelir, yoksa görev alanı kapsamında mı görmez bu yayınları?

Konumuzun dışına çıkar gibi olduk ama değil, çünkü böylesi yayınlarla “kutsal” bildiğimiz aile yapımıza saldırılar yapılıyor, bu saldırılarla oruçlunun niyetine halel getirilmeye çalışılırken, kadın olsun erkek olsun en büyük övüncümüz olan “haya” duygumuz hayasızca hiçe sayılıyor.

Bazıları bunları sanat adına kabul edebilir, ancak sanatın da bir edep ve sınırı olmalı değil midir, bir yerde okumuştum; “Mevhibe İnönü” eşi İsmet İnönü ile bir “sanat galerisini” gezerken orada bulunan model heykellerin çıplak olduklarını görünce Mevhibe hanım yüzünü çevirir ve “bunların üzerini örtünüz” der.

Toparlayacak olursak; dünü yitirmişiz, yarınımız meçhul ve bugün “oruçlu” olarak yaşıyoruz, oruçlunun ise elleri semaya kalkacak, dili duada olacak ki günlünü Mevla’ya açabilsin, aile yapımız başta olmak üzere ahlaki değerlerimizi “dinamitlemek” isteyenlere izin verilmemesi gerekir.

Coronavirüs dünyamızda üç milyona yakın insana bulaştı, yüz binlerce insan bu hastalık sebebiyle canından oldu, bu virüs gelecekte hatırlanırken, dünyayı nasıl yeniden “dizayn” ettiği anlatılmalıdır, mübarek Ramazan ayında “iftar” adı altında “İsraf” sofralarının kurulmadığı, Cuma namazlarının kılınmadığı, camilerde ellerin semaya, dillerin duaya, gönüllerin Mevla’ya durulmadığı özellikle hatırlatılmalıdır ki insanlar kendi kendilerini dizayn etsinler ve yüce yaratıcıya sığınsınlar, tıpkı bizim bugün yaptığımız gibi…

EVDE KAL DUADA KAL!..

Selam ve dua ile.

EZAN

Ruhumun dirilişi, gönlümün sevdasıdır,

İşiten kulaklara cennetin çağrısıdır.

Ekmek kadar, su kadar ezan lazımdır bana,

Kutlu bir ayinedir, aşk yansıtır insana.

Seherlerde huzurdur, gurup vakti mutluluk,

Günde beş kez huzura onunladır yolculuk.

Dinlerken: “Aziz Allah, Şefaat ya Resulullah,

Son elçi, son peygamber Muhammed Habibullah (s.a.v.)

Ezanla yürür mümin her namazda cennete,

İlahi armağandır onu seven ümmete.

Ruh onunla sağlıklı, ten onunla dinamik,

Yüreği güçlendirir, imanı eder çelik.

Rabbim, senden isteğim, ezansız koma bizi,

Her kıtada okunsun yaysın sevincimizi.

Minareden akıyor sevgi yüklü şelale,

Müminlerin gönlünde ışıldayan meş’ale.

Yedi kat gök kubbenin avizesidir ezan,

Zalimlerin korkusu Hakk’ın sesidir ezan.

Şu üç günlük dünyada ben ezanla coşarım,

Onu sevmeyen kalbe, üzülürüm şaşarım.

Okundu kulağıma dünyaya gelir gelmez,

O gönlüme nakşoldu, ölsem dahi silinme.