Masumiyet, suçlular kadar himaye görmekten ne kadar uzaktır. /La Rochefoucauld
Dünyada yaşanan çatışmalar, insani özellikleri hızla aşındırıyor. Çatışmalarda, savaşlarda ilk ölen kavram “gerçektir”, bir diğer ifadeyle; savaşın, çatışmanın ilk kurbanı gerçeklerdir. Gerçeklik, insanın tarafsızlığını, adil duygusunu ve vicdanını bir arada ister; buna hakikat de denir. İnsan, bütün gezegen serüveni boyunca hep hakikatin peşinde olmuştur, onu aramıştır. Hakikat karşısında bazen kendini inkâr eder insan, bazen de kendine karşı şizofren bir tutum geliştirir. Hâsılı, hakikat ve masumiyet kavramlarının ortak dilleri, olduğu gibi görünmeleridir.
Günümüz dünyasında, gerçeklikle aramıza giren her araç, her insan, her dil, bizi gerçeğe karşı yabancılaştırır. Çünkü her araç bir tercümedir ve insanın gerçekle arasına bir bariyer koyar. Bunun temel nedeni; araçların gerçeği yansıtmadaki öznellikleri ve niyetleridir. Çünkü insan bir ayna gibi gerçeği yansıtmaz; onu eğer, büker yeni bir forma sokar, ona yeni özellikler katar. Kimileri buna “kendi yorumunu katma” der. Oysa gerçeği kendi yorumunuzla ele aldığınızda, bu bir bilgi değil, bir değerlendirmedir artık. Dolayısıyla günlük hayatta, olaylar karşısında kendi yorumlarımızı gerçek gibi sunma alışkanlığımız son derece gelişkindir!
Hayat bilgisi, bizim hayatla yüzleşmemizden, etkileşmemizden kaynaklanan bir bilgi türüdür ve deneyseldir. Tecrübelerimizle onu pekiştirir ve geliştiririz. Günümüzde, özellikle sosyal medya, yazısal ve görsel medya önemli konularda bizleri “ayartarak” gerçeği de bu kalıpların içinde sunarlar. Amaç gerçekle yüzleşmemiz değil, gerçeğin bize nasıl görünmesi isteniyorsa, yapılan iş bu durumu pekiştirmektir. Sanırım, okuyucular ve izleyiciler yorum ve ayartılmaktan önce, gerçeğin kendisine dokunmak ister.
Günümüz dünyasındaki iletişim ağlarının çokluğu, sarmal yapısı ve oluşturduğu enflasyon, bir gerçek karşısında, nasıl tutum alacağımızı da bizlere söylüyor. Bu bazen kolaycı bir tutum olarak bize yansıyor; çünkü düşünsel tembelliği seviyoruz. Bir diğer durum ise, okuyucunun, izleyicinin ideolojik ve tarafgir kimliğine göre kendine bu “gerçeklerden” bir tercih yapması ve onu tek gerçekmiş gibi algılaması ve çevresine sunmasıdır. Temel tutumunu bu bilgi stokları üzerinden belirleyen okuyucu/ izleyici artık kendi gerçekliğini oluşturmuş demektir. Bu yapay düşünce ve gerçeklikler dünyası, ne yazık ki masumiyetin ölümünü işaret etmektedir. Çünkü tüm savunularımızı kurduğumuz bu dünya üzerinden yaparız ve tek hakikat olarak onu gösteririz.
Zaman, bizlere sunulan gerçeğin aslında “o gerçek” olmadığını gösterdiğinde ise iş işten geçmiştir. Çünkü vakti zamandaki anlık gerçekler simülasyonu ile o kulvarı çoktan geçmişizdir. Artık gerçeğin kendisi anlamsızlaşmıştır. Bilgi kolâjları, yapay bilgi sermayesinin bir parçası olarak zamanın akışı içinde işe yarar ve insanları yönlendirir. Böylece anlık gerçeklik, kadim hakikatin yerini alır ve insanlık kendini yanıltma becerisinin kurbanı olur.
Yaptığımız tartışmalar, bizlere önerilen gözlükler, miyop bakış açıları, ne yazık ki savaşların, çatışmaların, ölümlerin önüne geçememekte ve sunulan bütün haklılıklar retoriği, birer “haksızlık” olarak vicdanlara dipnot düşmektedir.
Unutmadan, bu gezegende, bu çağda hala insanlar ölüyorsa, hepimiz suçluyuz; masumiyeti birlikte öldürdüğümüz için, artık hakikat için cümle kuracak durumda değiliz ne yazık ki!!!