Acı ama geçek. Bir insanın mekânında anıları birikip zamanında yerini alamamışsa, zamanını doğru tayin edemezmiş. Tabi mekâna ‘coğrafya’, ‘zamana da’ tarih dersek, kimi arkadaşlara ‘Nerdeydiniz nerede? Diye sorarak hatırlatmak isterim. Zira o çığlığın zamanı ve mekânı vardır. Mekân yan yana dizilir. Tarih üst üste biner. Şehir mekânımızda uzun yıllarını, tarihini geçirmiş insanların, o mekânda yan yana dizilmiş tarihi eserlerinin ise üst üste binmiş dizilişlerinin hikâyeleri, anılarında yerini almıştır. O anıların her birinin yok edilişinin sancısının izleri, sızısı, ciğerlerinde kendine yer bulur. Ve çığlık atma ihtiyacını hissederek, her yok oluşunda bir ‘çığlık’ atar. Bunu dille sözel, görsel olarak televizyonlarda, ya da gazetelerdeki köşesine taşıyıp yazarak, sızısının dindirmeye çalışır. Mekânda, anıları zaman içerisinde yan yana gelmemiş, tarih olarak üst üste binmemiş insanlar, bu çığlığı ciğerlerinde hissedemez ve bu çığlığa sesiz kalırlar. Giderek kentlere göçle birlikte bu sessiz çoğunluk çoğalır da, çoğalır. Çoğalarak büyür, birikir. Bu durumda şehirde zamanını ve mekânını yer tutmuş insanlar öyle zaman olur ki, çığlığının sesini duyuramaz hale gelir, getirilir. Bu şehrin tarihine ve mekânına ait binlerce köşe yazısı yazarak çığlığımı duyurmaya çalıştım. Bunların bine yakınını iki ciltte kitaplaştırdım. Diğer iki cildini eşimin rahatsızlığı ve salgın virüs hastalığının yaygınlaşmasıyla, gelecek zamana erteledim. Diyeceğim o ki… Yönetici sınıflarından kimileri şehrimin hafızasında yer almış, mekânında yerini bulmuş kültür yapılarının, kentin mekânından birer birer yok edilişleri ile birlikte, çağın en yıkıcı, en onulmaz hastalığına adını vermiş olan ‘Alzheimer’ hastalığını, şehrim Malatya’ma bulaştırmışlardır. Bununla birlikte gelecek çocuklarımızın, torunlarımızın yaşadıkları mekânlarına ve tarihlerine vurdukları her rötuşlarıyla, hafıza kayıtlarını ‘kültür varlıklarından ’ silerek yok olmasına, ayrıca ‘Alzheimer’ hastalığını o mekânlara da bulaştırmışlardır. Nerede? 1924 yılında Şehrim Malatya’mın Belediye Başkanlığını yapmış ‘’Hasan Derinkök’ün’’ Hasanbey Caddesi Üzerindeki yan yana dizili iki katlı konağı ile ondan sonra gelen Cumhuriyet Ve Malatya Liselerinin Kuzey arka cephesindeki ‘İbrahim İpekçi’ Belediye Başkanlarımızın konağı nerede? Nerede? 1929’lı yılların ‘Tecde Gölümüz’ ve üzerine kurulan, ‘Elektrik Santralımız.’ Nerede; meyve ağaçlarını üreten, yetiştiren, gen aşıları ile birlikte, yeni bir meyve çeşidini bölgenin üretimine sunan, Tecde İle Kuyuönü arasındaki ‘Meyvecilik Ve Araştırma İstasyonumuz’ nerede? Nerede? 1931’li yıllarının İstasyonla, Şehir merkezi arasında ‘Hafif Raylı Metro’ hattını oluşturan ve yıllarca İsmetiye Mahallemde bu yoldan geçen yolcu treninin arkasına asıldığım ve yolculuk ettiğim 1940’lı yıllarımın, ‘Demir Yolu ve Mekânlarımız’ nerede? 1938 yılında ‘Sümer Bez Fabrikası’ ile 1939 yılında bantları dönen ‘Tekel Tütün Fabrikalarımız’ nerede? Üç katlı trampleninden atladığım, havuzunda yüzdüğüm, sinemasında film seyrettiğim, film sonrası havuz başı mekânında akşamsefasını sürdüğümüz lokantası Nerede? Ya ‘vazife ve işçi evleri’ nerede? Sümer Bez Fabrikasının dokuduğu önlüklerimle, 1945 yılında gittiğim Teze Cami karşısındaki ‘Fırat İlkokulum’ nerede? Fişekle (kâğıda sarılı on adet sigaranın Tekel Tütün Fabrikası çalışanlarına verildiği) sigaraları çalışanlarından satın aldığımız, sirenlerinin iftar açma ve soğura kalkma, ayrıca özel günlerde sirenlerin çalındığı, saatlerimizi duvarındaki saatine bakarak ayarladığımız, 1939 yıllarının ‘Tekel Tütün Fabrikası’ nerede? Bugünkü Öğretmen Evinin yerindeki ve Rahmetli Tahir Kemal’le, Nazım Hikmetin yazışmalarının ve Karılar Koğuşunun yazıldığı, benim 1950’li yıllarda bir tanıdığımızın ziyaretine gittiğimiz ‘ Tarihi Hapishane Binamız’ nerede? 1935 yılında İstanbul sinemasının yerinde başlayan ve bazen üç filmi arka arkaya 25 kuruşa izlediğimiz onlarca ‘yazlık ve kışlık sinemalarımız’ nerede? 1954 yılında işletmeye aldığımız, her yanına güzellikler serpiştirerek yemyeşil havzası, gölü, sineması ile süreç içerisinde perme perişan ettiğimiz, ‘Şeker Fabrikamıza’ ne yaptık? Nasıl kıydık böyle? İsimlerini tek tek sayamayacağım okullarımız, tarihi binalarımız ve de bilumum bunların mekânları nerede? Mekânlarının yerlerine ne yaptık? Kimlerin eline geçti? Bunları sorguladığım, 1990’ların başından başlayarak televizyonlarda dillendirdiğim, köşe yazılarımda yazarak çığlık attığım, yapmayın etmeyin diyerek, gerek valilerimize, gerek belediye başkanlarımıza ve gerekse basınımıza seslendiğimde, ne yazılarıma ne çığlıklarıma ses vereniniz olmadığı gibi, bazen gerçek, bazen şaka yollu, yine ‘Çevre Düzeni Planından’ mı söz ediyorsun diyerek, göndermeler yapanlarınız olmadı mı? Ben şehrimin Doğuda ‘Kapıkaya Köyü’, Güneyde İspendere İçmelerinin güneyinden geçip, Yaygın Mahallesini içine alıp, İnönü Üniversitesi Güneyinden, Beydağları eteklerini tarayarak Kaptaj İçme suyumuzun bulunduğu yerden. Güneyinden Batıya yönelerek, ‘Cumhuriyet Örnek Köyüne varıp.’ Oradan Kuzeye; ‘Akçadağ Köy enstitüsü’ arazisini ve ‘Sultan Suyu Harasını’ içine alıp. Oradan Batıya yönelerek, ‘karakaya Baraj Gölü’ kıyılarından Şişman Köyü ve tekrar ‘Kapıkaya Köyü’ alanını içine alan, çevreleyen bölümünün ‘1/25000 Binlik Çevre Düzeni Planını’ Malatya Halkının bileşenleri ile birlikte hayat geçirmeden atacağınız her adımın, Malatya’mızın geleceğini kördüğüm eder diye yıllarca avazım çıktığı kadar bağırdım. Nafile; ne dilekçelerime ne yazılarımın yüzüne bakan ne de sesimi duyan oldu. Ve ne yazık ki Malatya’yı çok şükür el birliği ile ‘Alzheimerle’ buluşturduk. Son olarak bir kez daha yukarıda çevresini çerçevelediğim, o yıllarda dillendirdiğim, ‘1/25.000 Bin Çevre Düzeni Planı’ ne anlama geliyormuş ona bir göz atalım. ‘’Nazım planı, varsa bölge veya çevre düzeni planlarına uygun olarak hâlihazır haritalar üzerine, yine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak çizilen ve arazi parçalarının; genel kullanış biçimlerini, başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunluklarını, gerektiğinde yapı yoğunluğunu, çeşitli yerleşme alanlarının gelişme yön ve büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümü gibi hususları göstermek ve uygulama imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere düzenlenen,1/2000 - 1/5000 ölçeklerde, detaylı bir raporla açıklanan ve raporuyla beraber bütün olan plandır. Belediye meclislerince yürürlüğe konulur. 3194 sayılı imar kanununda açıklanmıştır.’’ 1979 yılından 1983 yılına kadar hazırlanıp onaylanan, Malatya’mızı bir Bahçeşehir olarak düzenleyen ve sonra hasıraltı edilen, ‘1/25000 Çevre Düzeni Planına’ zamanında ses vermeyenler; Sonradan ‘1/25000 bin Çevre Düzeni Planının ve altlıklarının’ yaşama geçmesi için mücadele edenlere omuz vermeyenlere ve bu oluşuma göz yumanlara; ‘Neredeydiniz nerede’ demekte haksız mıyım? Sevgili hemşerilerim. Değerli okurlarım.