En azından doksanlı yıllardan beri biliyoruz; kimin başı ağrımış sınırlarımıza dayanmışsa kapımız kimsenin yüzüne kapanmamış, ağırlanmış, yalnızlığa terk edilmemiştir. Yalnızca sınır komşuları için değil binlerce kilometre uzaklıkta sıkıntı yaşayanlara da, insanca yardım çabaları ulaştırılmıştır. Bu yardımların önemli bir kısmı “sivil toplum” tarafından deruhte edilse bile bu bir ülke politikasıdır. Ülkeyi yönetenler, yapılanları hoş görmese sivil toplum, söz konusu faaliyetleri yapamazdı. Kısacası ülkeyi yönetenler, örneği az bir icraat ortaya koymakta ve mağdurların yardımına koşmaktadır.

Sadece Suriye’den değil, Irak, İran, Afganistan ve Afrika’dan gelenler var. Sadece onlar gelmiyor, Türkiye hem devlet hem sivil toplum olarak oralara uzatıyor elini, gidiyor ve bu el sömürmek için değil gariplere yardım için, yetimlerin yüreğine dokunmak için uzanıyor.

Kaç milyon Suriye vatandaşı ülkemizde ve önemli bir kısmı bozkır olan Suriye’de olaylar dursa bile bu insanların ne kadarı döner, bilemiyoruz. Bu belirsizliklere rağmen, Suriye vatandaşı olup ülkemize sığınanlara geçici kimlikler veriliyor, çalışmaları kolaylaşıyor, çalışan Suriye vatandaşlarının sosyal güvenlikle ilgili durumları dikkate alınarak düzenlemeler yapılıyor.

Peki, yeryüzünde böyle kaç ülke var?

Türkiye bunları yaparken, haddinden fazla çaba sarf ediyor.

Türkiye bunları yaparken, kendi vatandaşlarına yönelik iyileştirmeleri de unutmuyor. Kimi ihmaller yaşansa da koşan bir ülke var. Kimi zaman oluşturulmak veya gösterilmek istenen yönetim uyumsuzluğuna rağmen koşan bir Türkiye var.

Vatandaş olarak, elbette daha iyi olmasını isteriz lakin alınan mesafeyi küçümsememek ve hakkını vermek gerekir.

Ülke insanı olarak, çoktandır “ne olacak bu halimiz” yerine “ne olacak bu Suriye’nin hali” diyoruz. Aslında Suriye başka hiçbir ülkenin olmadığı kadar bizim iç meselemizdir. Rusya bombalarken Suriye insanı başka yere değil bize kaçıyor. Birileri “Suriye’nin içişlerine karışmayın” diyor ya, tuhaf oluyorum. Yahu soframızı bölüştüğümüz bir ülkenin meselesi bizim mi yoksa Rusya ve diğerlerinin mi iç meselesi?

Bizi hendeklerle kuşatıp Suriye’de katliamlarla zafer naraları attıklarını sananlar insanlığa hizmetin neresinde?

Bizi Kürt veya Türk yüreğimizden vurup içe kapatmak isteyenler var diye, ülke olarak ufkumuzu kapatmalı mıyız?

Maddi olarak ne kadar giderimiz oldu sorusuna verilecek cevap bile dünyadan gelen yardımları katbekat aşıyor.

Görünürde “kaybeden ülke” gibi sunulmak istensek de, yüreklere dokunduğumuz için kazanan ülkeyiz.

Yüreklere dokunan kaç ülke var?

Bu yürek dokunuşları devlet ve sivil toplum birlikteliğiyle yapılıyor.

Sivil toplumuyla sınır tanımayan ve feryad eden kim olursa olsun, yardıma koşan kaç ülke var?

Türkiye sadece insanlık hassasiyeti boyutuyla öne çıkan bir ülke değil, köprü olması dolayısıyla, zihniyet olarak satın alınan kişilerle sürekli diken üstünde tutulan bir ülkedir. Önemli bir enerji koridoru olması, yüzyıllardır egemen olan toparlayıcı devlet aklı ve İslâm dünyasına liderlik yapabilecek pozisyonu nedeniyle, içte ihanetle sıkıştırılmak, dışta kuşatılarak boğulmak veya manevra alanı yok edilmek istenen bir ülkedir.

Uzun bir dönem asli kimliğinden soyutlansın diye uğraşılan, bu yönüyle yalnızlaştırılmak istenen ancak en azından bilinen kadarıyla doksanlı yıllardan itibaren, bu yalnızlaştırmaya direnen ve bölgesel, hatta uluslararası kuşatılmışlığa karşı yarma hareketi deneyen bir ülkedir.

Doğudan gelen oyunlarla, batıdan gelen oyunlarla etkisizleştirmek veya yok edilmek, parçalanmak, bölgesel küçük ve kolay yutulacak devletçiklere bölünmek istenen coğrafyanın, İran ile birlikte, iki güçlü ülkesinden biridir. Bu oyunlara karşı batı bloku içinde kendisine yer açmak isteyen, ittifak arayan bir ülkedir. Yüzyıllardır sırtında Rus tehdidi ile yaşayan ve buna mutlaka çare bulması gereken bir ülkedir. İran da Türkiye’ye karşı ayak oyunlarına alet olmakta ve aslında bölgenin istikrarsızlığına malzeme taşımaktadır. Oysa bu iki ülkenin, hem ekonomik, hem siyasi ve diğer alanlarda, kendilerini bekleyen tehlikelere karşı işbirliğini güçlendirmeleri gerekir. Farklı müttefikleri olsa bile kendi aralarında, tarihi sorumluluklarını da göz önüne alarak iletişimi güçlendirmeleri gerekir.

Son yaşadığımız hendek olayları da bir kuşatma denemesidir. Sevindirici olan, bölge halkının meseleyi görmüş olmasıdır.

Zor içinde yol almaya çalışıyor ülkeyi yönetenler. Lakin tüm zorluklara karşın, yoluna devam etmek, kardeşliği, demokrasiyi güçlendirmek ve adaletten, eşitlikten şaşmaması gerekmektedir. Aldığı ve alacağı tedbirlerle bu yolda yürümelidir. Güçlü, samimi ve kendini çıkarlarına satmayacak kadrolarla yönetimi takviye etmelidir.