Kimi insanlar konuşurken gözlerini kaçırır, kimi doğrudan karşısındakine bakar, kimileri ise yukarıya ya da yana kayar. Nörolinguistik Programlama (NLP) ve psikoloji uzmanları, bu bakış yönlerinin zihinsel süreçlerle doğrudan ilişkili olduğunu belirtiyor. Örneğin bir kişi yukarıya baktığında hayal kuruyor ya da geçmiş bir görüntüyü hatırlıyor olabilir. Sağa veya sola bakmak ise işitsel düşüncelere ya da içsel bir muhakemeye işaret edebilir.
Ancak mesele yalnızca göz hareketlerinden ibaret değil. İnsanların bakış açıları –hem mecazi hem de gerçek anlamda– onların dünyaya nasıl baktıklarını da gösteriyor. Her birey, yaşam deneyimlerinin ve inançlarının şekillendirdiği kendine özgü bir ‘dünya görüşüne’ sahip. Bu, sadece fikirsel düzeyde kalmıyor; biriyle göz göze geldiğinizde aslında onun “dünyasına” da bir pencere açmış oluyorsunuz.
Bakışlar, insanın arkasındaki hayatı ve geçmişi de içinde barındırır. Tıpkı sizin birine bakarken yalnızca onun yüzünü değil, yaşanmışlıklarını da sezebilmeniz gibi… Bu yüzden iletişimdeki her göz teması, karşılıklı bir evren alışverişi gibidir.
Göz Teması Ne Anlatır?
Doğrudan ve sabit bakış: Kendine güveni ve açıklığı temsil eder.
Kaçamak bakışlar: Tedirginlik ya da düşünme hali.
Sürekli başka yere bakmak: Konuya odaklanma zorluğu ya da zihinsel bir iç yolculuk.
İletişimin sadece sözlerle değil, beden diliyle de şekillendiği günümüzde, konuşurken nereye baktığınız hiç olmadığı kadar önemli hale geliyor. Unutmayın, bakışlarınız sadece karşınızdaki kişiyi değil, onun hakkınızda ne düşüneceğini de şekillendiriyor.