2026-2027 yıllarını kapsayan 8. Dönem Kamu Toplu Sözleşme süreci, Ağustos ayında başlayacak. Bugüne kadar gerçekleştirilen 7 dönem toplu sözleşme görüşmelerinin kamu emekçileri açısından beklentileri karşılamaktan uzak kaldığını söyleyen KESK Malatya Şubeler Platformu taleplerini açıkladı.
Malatya Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) önünde bugün Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Malatya Şubeler Platformu basın açıklaması yaptı. Platform adına basın açıklamasını okuyan Büro Emekçileri Sendikası (BES) Malatya Şube Temsilcisi Kazım Hazar, kamu emekçilerinin taleplerinin sistemli biçimde göz ardı edildiğini vurguladı. Toplu sözleşme süreçlerinin maaş zammı odaklı bir hale indirgendiğini demokratik, sosyal ve özlük haklara ilişkin taleplerin ise sürekli ötelendiğine dikkat çeken Hazar,”
Kamu emekçilerinin taleplerini dile getirme çabaları engellenmiş ve sesleri duyulmaz kılınmaya çalışılmıştır. İktidarın bir ekonomik büyüme olarak tercih ettiği ve bugüne kadar ısrarla uyguladığı ücret politikaları, yandaş iş adamlarını ve sermaye gruplarını mutlu etmeye devam ederken, bizler yoksullaşmaya devam ediyoruz. Uygulanan bu ekonomik programla, başta biz kamu emekçileri olmak üzere, emeğiyle geçinen geniş kesimlerin gelirleri yoksulluk sınırı altında, açlık sınırının üzerinde bir eşikte tutulmaktadır. Her gün bizleri daha fazla yoksullaştıran bu politikalara rağmen, iktidar mensupları her kurduğu cümlede bizleri enflasyona ezdirmedikleri yalanını söylemeye devam etmektedir. Oysa bizler, her geçen gün pazara, markete ve diğer ihtiyaç duyduğumuz tüketim mallarına daha zor ulaşıyoruz, en temel ihtiyaçlarımızı bile karşılamaktan uzaklaşıyoruz”
dedi.
Açıklamasının devamında kent yoksulluğuna dikkat çeken Hazar,
“İktidar tarafından sürdürülen yoksullaştırıcı politikalar neticesinde özellikle kent yoksulluğu içinden çıkılamaz bir hal almıştır. Kentlerde, başta barınma sorunu olmak üzere, emekçilerin yaşam kaynaklarına erişimleri her geçen gün daha da zorlaşmaktadır. Bu koşullarda iktidar, her yılı toplumun mağdur kesimlerinden birinin yılı ilan etmeye devam etmektedir. Ancak tarih göstermiştir ki, kendilerine yıl atfı yapılan toplum kesimlerinin mağduriyetleri ortadan kaldırılmamış, aksine daha da derinleşmiştir. Yaşanan derin yoksullaşma tüm toplum kesimlerini eşit şekilde vurmamakta; kadın emekçiler ve çocuklar daha fazla mağdur edilmektedir. Çocuklarda beslenme sorunlarına bağlı kalıcı sağlık problemleri ortaya çıkarken, kadınlar bu yoksullukla baş etmek için daha fazla fedakârlık yapmak zorunda bırakılmaktadır. Toplu sözleşme süreci, iktidarın belirlediği dar çerçevelere sıkıştırılamaz. Bu süreçte tüm kamu emekçilerinin örgütlü gücü belirleyici olacaktır. Taleplerimizin karşılanması, hangi sendikaya üye olduğu fark etmeksizin tüm kamu emekçilerinin ortak mücadelesine bağlıdır. Buradan yetkili sendikaya da sesleniyoruz: Bu kez masaya kamu emekçilerinin gerçek talepleriyle oturun. O masada yetki sahibi olabilirsiniz ama meşruiyetin sahibi biziz!”
diye konuştu.
Her alanda kamu emekçilerinin mücadele edeceklerini söyleyen Hazar, KESK’in taleplerini şöyle sıraladı:
“Kamu emekçileri olarak sadece Ağustos ayıyla ya da toplu sözleşme süreciyle sınırlı değil, sürecin öncesi ve sonrası da dahil olmak üzere, grevli toplu sözleşme hakkımız başta olmak üzere tüm taleplerimiz için mücadelemizi her alanda sürdüreceğimizi ilan ediyoruz.
Bu kapsamda taleplerimiz şunlardır:
En düşük memur maaşı yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın!
Seyyanen zam dahil olmak üzere bütün ek ödemeler temel ücrete yansıtılsın!
Bütün emekçilere 3600 ek gösterge verilsin ve adil bir ek gösterge düzenlemesine gidilsin!
5510 sayılı Kanunun ortaya çıkardığı mağduriyetler giderilsin!
Bütün emekçilere kira yardımı yapılsın!
Söz verildiği halde kaldırılmayan mülakat haksızlığına son verilsin!
KHK ile kaldırılan ikramiye ve ek ödemeler hemen ödenmesi için düzenleme yapılsın!
Çocuk bakım ve eğitim hizmetleri tüm ebeveyn ve çocuklar için bir hak olarak tanımlansın ve bu konuda yasal düzenlemeler bir an önce yapılarak uygulamaya geçirilsin!
0-6 yaş grubu çocuklar için, en az 50 çalışanın bulunduğu işyerlerinde ve 50'den az çalışanın bulunduğu işyerleri için çalışma alanına yakın ortak bebek bakım üniteleri ve kreşler açılsın!
Bakım hizmeti veren kurumlarda çalışanlar, çocuk gelişimi ve toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi almış olmalı ve her türlü ayrımcılık pratiğinden ve söylemlerinden uzak durulsun!
Kreşlerin denetim ilkelerinin belirlendiği bir yönerge çıkarılmalı ve denetimler ebeveynlerin de yer aldığı sosyal çalışmacı ve uzmanlardan oluşan ekiplerce yapılmalıdır.
Doğum izni bitiminden çocuğun ilköğretime başlayacağı süreye kadar, ebeveynlerin 6 ay dönüşümlü olarak kullanabilecekleri, iki yıl ücretli izin düzenlemesi yapılmalıdır.
Her çocuğun ihtiyacının karşılandığı, eğitim, ulaşım ve beslenmenin sağlandığı, bilimsel nitelikli kreşlerin açılması talebimizi yineliyor ve bu hakkımızı elde edene kadar mücadelemize devam edeceğimizi kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.”