Ülkemizde darbeler tarihinin, özetinin özetine girmeden önce ‘’DEVLET’’ nedir. Bunu biraz anlamaya çalışacağım. Devlet soyut bir kavram. Soyut her kavramda olduğu gibi, soyut devlet kavramını zaman ve mekân süreci içerisinde anlamak için, zemine, somuta indirmek zorundayız.

Önce soyut ‘’DEVLET’’ nedir, ne anlama geliyor? Sözlük ve lügatlerdeki tanımı nedir, ne demişler bu konuda. Her şeyden öte 1960 yılından beri yazıp çizen biri olarak ben ne demişim. Geçmişteki yazılarımın tarihlerini vererek, yazılarımdan bazı alıntılar yaparak zamanınızı çalmak istemiyorum. Yalnız tek bir yazımdan bir alıntı yaparak bu konudaki görüşlerimi siz değerli okurlarımla paylaşmak istiyorum.

Devlet nedir sorusu çağlar boyu sorulmuş, anlamı, neler getirip götürülmediğine ilişkin ciltlerce kitaplar yazılıp çizilmesine karşın hala tam anlamıyla ‘devletin’ ne anlama geldiğine bir çözüm üretememişiz. Çağlar boyu ‘devlet dediğimiz yapı’ değişmiş dönüşmüş, erkini, egemenliğini sürdürmüş. Birileri de onu ele geçirerek ‘erki, egemenliği’ kendisi, kendileri adına kullanmak istiyor.

Yıllarca tarihe belgeleri ve yapıları ile şahitlik eden iki yerden söz edeceğim. Biri şehrim ‘’Orduzu Aslantepe.’’ Diğeri Medine Devlet oluşum süreci.

Sonra devletin tahlili ile birlikte, Fetullah Cemaat Yapılanmasının adım adım Fetullah Terör Örgütü Yapılanmasına evrildiği, oradan Yasama, Yürütme, Yargı, Medya ayağı ile birlikte ‘DEVLET’ benim diyerek, devletimizin erkini, gücünü, ele geçirmeye yıllarca çaba harcadığı, yasama, yürütme, yargı üzerinden hareketle, halkını katletmeye neden, ne cüretle yöneldi?

Geçerken bir cümle içersinde, ‘’meşru olmayan, seçimle gelip seçimle gitmeyi halkının iradesine bırakmayan bir yapı, adına ne derseniz deyin, ister devlet deyin ister başka bir şey. Eninde sonunda bu yapı, egemenliğini sürdürmek için halkının mallarına el koymasına koyar da, daha ötesi, bunları ortak olduğu dış güçlere paylaşmaya, peşkeş çekmeye, halkını öldürmeye, vatanına ihanet etmeye varıncaya kadar her melaneti her kötülüğü yapmaya nasıl kendisini adar. Asıl sorulması cevap aranması gereken konu bu değil mi?

Eğer Fetullah terör yapılanmasına bu gözle bu analizle bakamazsak bu olup biten bir anlam veremeyiz.

O zaman gelin hep birlikte 23 Ağustos 1998 yılında Devlet nedir başlıklı Malatya Yorum Gazetesine yazdığım yazıdaki bazı alıntılara hep birlikte göz atalım.

‘’Devlet Nedir? Susurluk'ta bir kamyonun bir mersedese çarpması sonucu oluşan süreçte, son olarak da Çakıcının Fransa'da yakalanması üzerine, en yetkilisinden en yetkisizine kadar herkes kendince DEVLET’e ilişkin bir şeyler üretiyor. Bir şeyler söylüyor. Devlet çete mi? Devlet derin mi? Devlet adam öldürür mü? Sorgulamaları hem medyamızın, hem de vatandaşlarımızın gündemine iyice oturdu. Daha bir süre eğer gündem başka bir yönüyle değiştirilmeyecekse, sürüp gideceğe benziyor.

Oysa DEVLET kavramı yalnızca bu günün sorunu olmamıştır. Ortaya çıkışından günümüze kadar her dönemde, yeniden yeniden sorgulanmış ve bundan böyle de sorgulanmaya da devam edecektir.

Her yaşayan organizma gibi devlet de oluşumundan itibaren zaman ve mekân içerisinde değişime uymak zorunda kalmıştır. Değişime uymak istemeyen günün koşulları içerisinde kendini yenilemeyen devletler, tarih sahnesinden silinmek zorunda kalmışlardır.

Devlet tanımını kavramadan, devletlerin yapısını görmeden, günümüzde yaşayan olayların özünü de yakalayamayız elbette. Oysa görüyoruz ki, her kafadan bir sesin çıktığı, kavram kargaşasının başını alıp gittiği bir dönemde, sağlıklı çözümlere ulaşmak, ancak DEVLET’i doğru tanımlamaktan geçmektedir.

Devlet; çağdaş anlamıyla belirli bir ülkede yaşayan insan topluluğunun, egemenlik ve bağımsızlık temelinde oluşturduğu siyasal örgütlenme olarak tanımlanmaktadır.

Çağlar boyu, bu örgütlenme aynı kalmamıştır, değişmiştir. Bu örgütlenmenin yapısını kim veya kimler belirlemişse, devletin erkine, egemenliğine gücüne de onlar sahip olmuşlardır. Tarih içerisinde kişi egemenliği devletin yapısını oluşturmuşsa, ya krallığını ya da padişahlığını ilan etmiştir. Belli bir azınlık veya grup devletin yapısını şekillendirmişse, o azınlık veya grubun çıkarları devletin çıkarları sayılmıştır. Devletin örgütlenmesine halkın kendisi katılmışsa, vatandaşlarının çıkarları öne alınmışsa ‘hukuk devleti’ demokrasi orada şekillenmeye yüz tutmuştur.

Bu noktada devletin örgütlenmesine, yani yapılanmasına biraz daha yakından baktığımızda, her örgütlenmede olduğu gibi, devletin bizatihi kendisinin şekillenmesinin gerekliliği ortaya çıkmaktadır. İşte devletin yapısını, şekillenmesini belirleyen ise Anayasa’larıdır.

Anayasalar; devletin yapısını, örgütlenişini, temel organların ( yasama, yürütme, yargı ) görev ve yetkilerini, bireylerin devlet iktidarı karşısında hak ve özgürlüklerini düzenleyen kurallar bütününü oluşturur.

Çevremizde bulunan Suriye, Irak, İran, vs. Bunların hepsi de ayrı ayrı bir devlet. Hepsi de adlarının yanına Cumhuriyet kelimesini koymuşlar ve cumhuriyetle yönetildiklerini iddia etmektedirler. Oysa özünde ne hukuk devleti, ne demokrasi var.

Bir de Batılı ülkelere; Fransa, Almanya, İngiltere, vs. Bunlar da Cumhuriyetle yönetildiklerini söylemektedirler.

Sonra kendi kendimize bir soru soralım. Cumhuriyet devletinin yapısını oluşturan, ‘ANAYASALARI’ bu ülkelerde kim veya kimler yapmıştır?

Anayasa'larını birilerinin, bir zümrenin yaptığı ülkelerle, Anayasa’larını halkların kendisinin yapımına katkısı olan, Anayasa’sını halkın kendisinin yaptığı ülkeler arasındaki belirgin ‘Demokratik Özellikleri’ ile kendisin ortaya koymaktadır.

1924 Anayasa’sından günümüze, Anayasa’larımızın yapılmasına, değiştirilmesine, yapılış tarzına baktığımızda, kafalarımızın ‘devleti’ anlama karışıklığının nereden kaynaklandığı, gözler önüne serilmiş olmuyor mu?

Bu konuları yazmaya devam edeceğim.