Darbelerin, ihtilalların, cuntaların, geçekleşmiş gerçekleşmemiş muhtıraların, geçmişten günümüze yapıldığı zamanlarda, ya da sonraları, metropollerin, şehirlerin en en üst seçkinleri, beyazları nerede yerlerini almış? Varlıklarından en küçük bir kayıp vermişler mi? Yoksa varlıklarına varlık, mevkilerine mevki mi katmışlar? İzleyin bunların yollarını. Tarih yaşanmışlığı ile önümüzde duruyor.

1950 tarihinden beri, ülkemizin en zenginlerinin, holdinglerin kodamanlarını, bunların bankalarını, mal varlıklarını, izledikleri sürdürdükleri yollara bir göz atın. Neler neler göreceksiniz!

Bunun en yakın tanığı, şahidi, 15 Temmuz 2016 Kalkışmasını, o gece ve ertesi gün, metropollerde ve diğer şehirlerinde yaşayanlar sizler değimlisiniz? Tankların üstüne, kurşunlara göğsünü gerenlerin, verdiğimiz şetlerimizin ve gazilerimizin hayat hikâyeleri her gün yazılıp, çizilip, anlatılıyor. Üşenmeden okuyun İstanbul’un, Ankara’nın ya da diğer şehirlerimizdeki varoşlarından, kenar mahallelerinden, kenarın kenarındaki mahallelerinden, çoluğu çocuğu ile nasıl kopup geldiğini, tankların altına nasıl yattıklarını, göğüslerini kurşunlara nasıl siper ettiklerini görün, izleyin. Bunların mal varlıklarını, mevkilerini de izleyin. Bunların ne mallarında ne mülklerinde, ne de mevkilerinde bir değişiklik olmuş mu? Görmeyeceksiniz? Üstüne üstlük bunalar canlarından can, mal varlıklarından varlık katmışlarıdır devletleri için. Tarihin sayfaları buların hikâyeleri ile doludur.

Ahmet Arif’in tam da dizelerindeki şeyler için tankların topların üzerine üzerine yürüdüler.

‘Bunlar,

Engerekler ve çıyanlardır,

Bunlar,

Aşımıza, ekmeğimize

Göz koyanlardır,

Tanı bunları,

Tanı da büyü...

Bu, namustur

Künyemize kazınmış,’’

Diyerek; canilerin üzerine üzerine yürüyen bu sade vatandaşlar, yurdumun güzel insanlarıdır. ‘Allah devletimize milletimize zeval vermesin’ diyerek top’un, tank’ın, kurşunların üzerine yürümüşlerdir.

Artık bu sade vatandaşı tanıyalım. 1950’den bugüne, seçimle oyları ile iş başına, yönetime getirdikleri hükümetlerden, siyasi partilerden başka, bambaşka bir şey istemektedirler. Bugün ve bugünden sonra, yeter artık söz de, karar da bizim olsun istiyorlar. Bugüne kadar seçimlerde sözü bize verdiniz ama bizim yönetime getirdiklerimizin yönetimine el koydular. Çaldılar oyumuzu, yok saydılar. Biz artık darbelerle, ihtilallarla, cuntalarla, muhtıralarla seçtiklerimize yön verilmesine, meclislerimize, hükümetlerimize el konulmasını istemiyoruz yeter artık yetti diyorlar.

Yeni bir ‘DEVLET,’ yeni bir ‘CUMHURİYET,’ yen bir ‘DEMOKRASİ’ istiyoruz diyorlar. Bunları yerine getirmek için de, yeni devletimize, yeni cumhuriyetimize, yeni demokrasimizin kalıcı, sahici ve sürekli sahiplenmemiz için de, bizim millet olarak bütün farklılıklarımız ile birlikte, içinde yer alacağımız, sahici, kalıcı, içinde bizlerin yer aldığı, yeri ve zamanı geldiğinde, bizlerin katılımı ve seçimi ile bu yeni devleti, yeni cumhuriyeti, yeni demokrasiyi tarif eden, yeni yepyeni, var olan eski anayasaları demokratik yollardan mülga ederek, yeni, yeni, yep yeni bir, ‘’DEMOKRATİK BİR ANAYASA’’ yapmak istiyoruz diyorlar.

Koşullar oluştu. Toplumun sosyolojisi, yapısı değişti. Toplum artık bu eski yapı, eski zihniyetle yaşamak istemiyor. Kendisini yıllarca 141-142-163’üncü ve daha nice ceza yasları, zihniyetleri ile baskı kuranlara dur, yeter artık diyecek seviyeye, konuma gelmiştir. Düşüncelerine, zihniyetlerine, partilerine baskı kuran, bir kıskaç içinde tutmaya çalışanlara alanları dar etmişlerdir. Bu alanların, bu anlayışların bir daha yaşanmaması, bu kıskaçları parçalayacak olan bir ‘hukuk’ ve bu demokratik hukuku uygulayacak yeni bir anlayış, yeni bir zihniyet yeni bir ‘yargı reformu’ istiyorlar. Yeni bir siyaset, yeni bir siyasi partiler yasası ve yeni bir seçim yasası istiyorlar.

Yurdumun güzel insanları, onların oluşturduğu millet, geçmiş tarihinden gelen yaşanmışlığına bakarak, bu toprakların kadim halklarından olan Türklerin, Kürtlerin, Ermenilerin, İslam’ın bütün mezhep farklılıkları ve her türlü kadim toplumun taşıdığı kimlik ve inançlarla birlikte, beraber, ortak bir yaşamı sürdürmek istiyorlar. Beraber oluşturacakları ortak yeni bir ‘HUKUK’la ‘780 bin kilometre kare toprağın üzerinde, ay yıldızlı bayrağımızın altında hür, bağımsız, özgür, birlikte bir olarak yaşamak istiyorlar.

Nazım’ın dediği gibi ‘tek bir ağaç gibi hür ve bir orman gibi kardeşçesine.’ Yaşamak istiyor, yaşamak istiyoruz.

Yazılarıma devam edeceğim.