Puzzle büyük resme karşılık gelmektedir.
Birçok parçanın birbirine eklemlenmesi ile oluşması her parçanın bir başka parça veya parçalarla uyumlu buluşmasına karşılık gelir. Bu yönüyle puzzle, toplumun teşekkülünde her bir bireyin bir diğerine veya başkalarına ihtiyaç duyarak ve onlarla değişik boyutlarda buluşma veya uzlaşı zemini arayarak toplumda kendine yer bulmasına çokça benzemektedir. Değişik renklerde veya görünümlerde puzzle parçaları neticede “büyük resmi “ oluşturur. Her taşın önemli olduğu, her parçanın bir boşluğu giderdiği ama diğer taşlara nazaran kendini illa ki merkezde görmediği bir yaklaşım ile resim tamamlandığında anlam da tamamlanmış olmaktadır. Bu hal “sağlıklı normal” için bir sonuçtur. Toplumun sağlığı ve huzuru kadar birey de sağlıklı ve mutludur.
Bir de “sağlıklı normal” halin tersinden bakalım…
Her bir parça kendini merkeze veya köşeye almış… Her parça önemli olmanın vazgeçilmezlik noktasında. Bu parçalardan birine “BEN”lik katarak konuştursak mı?
Çok büyük bir ŞEY yapmalıyım! Bir RESİM!
Ortaya öyle bir resim çıkmalı ki Puzzle’nin en önemli parçası BEN olmalıyım! “BÜYÜK RESME BAK! ” dendiğinde en evvel BEN gözükmeliyim!
BEN EN ÖNEMLİ YERDE durmalıyım! Diğer parçalar benim etrafımda konumlanmalı! BEN! BEN! BEN!
Yazarken bile yoruldum. Ama ikinci aşamaya geçebilirim: BEN’im yanımda da “BANA BENZER” parçalar yer almalı!
Bir duvara çarparcasına kafam çarpıyor…
Önce şu büyük BEN davasından vaz geçsem mi? Benim gibi, “tıpatıp benimle aynı olan parçalar” ile teoriye hiç de uymayan şekilde bir buluşma noktam olamıyor…
Birbirimize her manada benziyoruz ama bir süre sonra bu aşırı benzeşme bizde kişilik geliştirmiyor.
Kavga ediyoruz.
Kavgamız bizi farklı olmaya zorluyor.
Zorluyor ama farklılıklarımız üzerinden bir inkâr, red, tekfir, suçlama, itham vs başlıyor.
Kavga daha da derinleşiyor. Hepsi birbirinin tıpa tıpları olarak oramızı buramızı fazla çıkkın, fazla içe çökük, fazla kavisli, fazla iri, fazla küçük örmeye başlıyoruz.
Birbirimizin tıpa tıpları olarak Puzzle’nin iki parçasının birleşmesini, kaynaşmasını gerçekleştiremeyince “her yönüyle aynı olan parçaların girinti çıkıntıları üzerinden” “birilerine” malzeme oluveriyoruz…
Sonuç?
Çatışma, karmaşa, fitne, fesat… Puzzle’nin parçaları olarak, yan yana gelmiş olsak bile Puzzle’nin (Pazlın) parçalarının birbirine eklemlenmesi misali, uyum içinde “ Büyük ve Anlamlı Resim”i yapmak imkânsız hale geliyor.
Hepsi “BANA” benziyor ( Alevi, Sünni, Radikal, Ilımlı, Kürt, Türk, vb...) … Hepimiz şeklen aynıyız da neden bu kadar huzursuz? Rahmete vesile bir resim ortaya koyamıyoruz..
Bir hakikati kaçırıyoruz: Parmak uçlarımıza varıncaya kadar farklıyız… Farklılıkta ve farklıların bir aramasında rahmet var, huzur var… Bu hal üzere şekillenmiş /tamamlanmış resimde hayat var.
Erdem, olabildiğince farklı olanların beraberce yaşayabilme sınavını başarı ile geçebilmelerinde… Birlikte huzur içinde, barış içinde yaşayabilmek için birbirimize nasıl da muhtacız! Kenetlenerek büyük resmi anlamlı kılmaya nasıl da muhtacız! Hepsi birbirinin tıpkısı olan Puzzle parçaları kol kola giremiyor. İç içe geçemiyor. Aslında sayıca çoklar ama birbirlerinin tıpkısı olan bu barçalar adeta “bir tek parça” gibi duruyorlar. Hepsi benzeşerek kavgaya hazır hale gelmiş…
Buradan lafı şahsıma getirecek olsam…
Ben kendimi İslam’a nispet ederim şahsen… Dinin sulh için tanımladığı, evrensel doğrularda aklın kabullendiği, vicdanın sahiplendiği, Muhammed Peygamber (a.s) bile olsa kimseye “bir muhafız gibi davranamayacağının bildirildiği” insanca yaşamın kodlarını Kur’an’da bulabiliyorum. İnsanlığın hayrı, rahmeti için bir mücadele verilecekse kurşunlarla kaynaşmak misali eklemlenmenin farklı noktalardan buluşma ile mümkün… Ne var ki İslam adlı coğrafyada birbirlerinin aynısı olan “Puzzle Parçaları” bir türlü bir RESİM ortaya koyamıyorlar ve birbirlerinin boyunlarını vuruyorlar… Kendilerinden farklı olanın inkârı da doğal olarak sosyal dokunun oluşumuna engel oluyor.
Bu coğrafya barışın resmini, medenileşmenin resmini çıkaramıyor. Farklılıkları, doğal olan mozaiğin en doğal parçaları olarak görememenin körlüğü üzerinden bir kavga ve ötekileştirme başlıyor. Allah’ın, olabildiğince farklı olsunlar diye, farklılığı zenginlik olarak yarattığı hakikati herkesi tek renge ve şekle koymaya çalışarak ve zorlayarak fıtrata ters bir yol, yöntem ve duruş ortaya koymak sürdürülebilir bir hal değil.
Oysa kol kola girebileceği (Puzzle’da bir boşluğu beraberce dolduracağı) ,değişik renk ve ebatlarda bir katılımla büyük resmi oluşturma çabası nasıl da değerli… Her bir parçasının değerli ve vazgeçilmez, her bir parçasının yerinin doldurulamayacağı derecede öneminin herkesçe bilindiği bir çaba nasıl da değerli…
İster köşede olsun ister merkezde kendisiyle kol kola girecek, kendisini tamamlayacak bir başka parça yoksa kendisinin de yalnız ve değersiz olacağı hakikati…
Kalın sağlıcakla…