Okulun ilk günü, o tanıdık heyecan... Yeni bir çanta, parlak kalem kutusu ve defter kokusu. En çok da, yaz tatilinin o rehavetinden kurtulup, yepyeni bir başlangıcın eşiğinde olmanın verdiği o tatlı telaş. İşte tam da bu duygularla, 1 Eylül’de yine okulların kapıları açılıyor.

Hepimiz biliyoruz ki, okullar sadece derslerin işlendiği, notların alındığı yerler değil. Onlar, bizim ikinci evimiz. Orada arkadaşlıklar kurarız, belki de hayatımızın en yakın dostlarını buluruz. İlk aşkımızı yaşarız, ilk hayal kırıklığımızı tadarız. En önemlisi de, her birimiz, orada kendimizi keşfederiz. Hangi dersi daha çok sevdiğimizi, hangi alanda daha başarılı olduğumuzu anlarız. Okullar, o yüzden sadece bir bina değil, bir yolculuktur.

Özellikle pandemi sürecinde okulsuzluğun ne kadar zor olduğunu gördük. Evde sıkışıp kalmak, arkadaşlarımızdan, öğretmenlerimizden uzaklaşmak... O yüzden şimdi, zilin çalacak olması birçoğumuz için bir lüks, bir nimet gibi. Öğretmenlerimizle yüz yüze gelmenin, teneffüslerde koridorlarda koşuşturmanın, tahtadaki tebeşir sesini duymanın kıymetini şimdi daha iyi anlıyoruz.

Bu yeni eğitim-öğretim dönemi, hepimiz için yepyeni başlangıçlar, yepyeni umutlar getirsin. Umarım her öğrenci için, her öğretmen için verimli, huzurlu ve bol başarı dolu bir yıl olur. Unutmayın, bilgi en büyük güçtür. Ve o güç, şimdi kapısını aralayan okul kapılarının ardında sizi bekliyor. Haydi, ziller çalmadan hazırlıklarımızı tamamlayalım ve bu güzel yolculuğa hep birlikte "merhaba" diyelim.