Bu son şiirin tahlilini dört ayrı kalemden okumak için Saim Bey’in kitabı çok zengin. Ahmet Kabaklı, Mehmet Kaplan, Mustafa Parlak ve isim bu şiiri tahlil etmiştir. (Sakoğlu, s.883-847).
Karacaoğlan, Köroğlu gibi koçaklamalar ve Dertli gibi taşlamalar söylememiştir. Doğaçlama şiir söyleme yeteneğinin yanında atışma yapıp yapmadığını bilemiyoruz. Bu türlerdeki eserleri daha azdır. Çoğunlukla koşma, güzelleme, semai, varsağı ve türküleriyle tanınır. Ayrıca destanları da vardır. Eserlerinin 100’e yakını besteli ve ezgilidir.
Yunus gibi, Karacaoğlan da bütün dünya ülkelerinde tanınmış bir Türk şairidir. Hakkında 100’den fazla kitap ve binlerce yazı, makale yazılmıştır.
Sadece Halk şairleri değil, Şemsi Belli gibi aydın şairler de O’na seslenen, hatta yüzyıllar sonra O’na yeniden seslenen şiirler, onunla dertleşilen metinler yazmışlardır. Aşık Mutsuz’un, Yılmaz Özer’in Karacaoğlan’a seslendiği şiirler ile Şemsi Belli’nin Dinle sözlerimi Karacaoğlan diye başlayıp çağımızdan haberler veren şiirleri, bu konuda ilk aklıma gelenlerdir. Halk şairleri ve aşıklar, her şaire dili ve üslubuyla hitap etmeyi öğrendikleri için örnek alacakları bir aşık modeli Karacaoğlan’dır. Söz ve bestelerinde O’nu örnek alırlar. Yazıda adını andığımız insanların çoğu Karacaoğlan’ı yakından tanımış kimselerdir.
Karacaoğlan kültürümüzde Deli Boran, Gündeşlioğlu, Elbeylioğlu, Dadaloğlu gibi Güneyli Halk ġairlerinin öncüsüdür. Adını andığımız aşıklar Karacaoğlan çığırından yürüyerek geleneği günümüze ulaştırmıştır.
Güzel sanatların tüm dalları Karacaoğlan’dan ilham almışlardır. Karacaoğlan da tıpkı Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş Veli gibi bir dil ve kültürün oluşumunda rolü olan zaman yapıcı kahramanlardan biridir. Türkçemizin dünya mirasıdır. Bütün dünyaya Türkçemizi öğreten Yunus Emre Enstitüleri gibi Karacaoğlan Enstitülerinin de bir gün kurulacağına ve Karacaoğlan’ın eserlerinin gelecek kuşaklara da aktarılarak bin yıl daha yaşayacağına inanıyorum.
Resmi posta pullarının üzerine basılmış, (Saim Sakaoğlu’nun kitabına resmi konmuş, s. 1011) karikatürlere konu olmuştur. İleride paraların da üzerine basılabilecek biridir.
Kısacası, M. Öcal Oğuz hocamın 2003’te yayımladığı “Birincil Sözlü Kültür Çağı ve Karac’oğlan Şiiri” başlıklı yazısında da belirtildiği gibi Karacaoğlan, sözlü ortamda yaşama, varyantların oluşması aşamasından geçerek yazılı ortama ve ardından elektronik ortama aktarılmış, yeni metinlerin oluşumuna kaynaklık etmiş ve simge haline gelmiş bir kişiliktir. Dil ve edebiyatımız var olduğu sürece yaşamaya devam edecek ve yeni kuşaklar tarafından yeniden yorumlanarak varlığını sürdürecektir.
Yazıyı tamamladıktan sonra çocukluğumda ve gençliğimde çevremdeki bazı insanların yaptığı gibi Karacaoğlan’dan bir fal açayım dedim. Müjgan Cumbur’un Karacaoğlan ġiirler kitabından (6. Bas. MEB Yay., İstanbul 2005) rastgele bir sayfa açtım (s.309) geldi, 400 yıl önce bize gaipten seslenen şairin bu ölümsüz türküsünü (semai) sözün bittiği yerde sizlerle ağlayarak paylaşıyorum:
Gurbette ömrüm geçecek
Bir daracık yerim de yok.
Oturup derdim dökecek
Bir münasip yarim de yok.
Uçtu genç şahanım uçtu
Kaçarak deryayı geçti.
Gönlüm bir güzele düştü,
Sarf edecek malım da yok.
Koyverin kuşu turnaya
Yarin durağın bulmaya
Soyundum derviş olmaya
Hırka ile şalım da yok.
Dünya Karac'oğlan fani
Toprak emer tatlı canı
Hastalandım ilaç hani
Bir acısız ölüm de yok.