Malatya’da sonbahar, sadece sararan yaprakların yere düşmesi değildir. Caddelerde rüzgârla savrulan yaprakların hışırtısı, aslında bize hayatın döngüsünü hatırlatır.

Yazın telaşı, kalabalığı geride kalır; yerine dinginlik ve biraz da hüzün çöker. Ama o hüzün, yıkıcı değil öğreticidir.

Bahçelerdeki ağaçlar, dallarındaki yükleri toprağa bırakırken sanki der ki: “Bırak ki yenisi yeşerebilsin.” Biz de çoğu zaman geçmişin ağırlığını sırtımızda taşırken unuturuz; bırakmadan, yeniyi karşılayamayız.

Sonbahar, insana şunu da fısıldar: Güzellik hep parlaklıkta değil, bazen solgunlukta da gizlidir.

Sarının binbir tonu, turuncunun sıcaklığı, kahverenginin ağırbaşlılığı…

Hepsi birlikte bir tablo çizer. Tıpkı hayatın kendisi gibi; neşe de var, hüzün de, kabulleniş de.

Ve Malatya’da sonbahar ayrı güzeldir. Kayısının sarısı artık yapraklara taşar, bahçelerde dinginlik hakim olur.

İnsan, şehrin sokaklarında yürürken fark eder: Her düşen yaprak, aslında bir vedadan çok bir hazırlıktır; yeni başlangıçlara yer açar.

Sonbaharı sevmek, aslında hayatı olduğu gibi kabul etmektir. Çünkü biliriz ki hiçbir yaprak boşuna düşmez, hiçbir mevsim sebepsiz gelmez."