Kış günlerinde üç tane kocaman soba kurulurdu, bu sobalar bildiğimiz sobalardan değildi, petrol bidonlarından dönüştürülmüş sobalar idi, abdest alanlar onların etrafında toplanır, kimi ısınır, kimi “yün” çorabını kurutmaya çalışırdı.

O sobaların yakıtını ise caminin gönüllü “mütevelli” heyeti temin ederdi, sözün burasında “Yeşilbaşların Hacı ağa’sını rahmetle yad etmek gerekiyor” çünkü o zat, bir zamanlar “depo” olarak kullanılan bu mabedin zeminini halktan para toplayarak “tefriş” etmişti.

Kış günleri henüz bitmemiş olmasına rağmen tıpkı yaz günlerine benzer şekilde terlemiştim bugünkü Ulu Caminin içindeki ısıtıcıların yaydığı sıcaklıkla,

öğle ezanını okuyan müezzin efendi namaz için “kamet” de getirmişti, içimden “hey gidi günler hey” dedim, dört tane müezzini vardı bu caminin ve dördü de bu vakitte müezzinler mahfelinde bulunur, seslerini kimi ihlas okuyarak, kimi kamet getirerek kimi de tesbihatı yaparak belli makamlara bağlı kalmak üzere duyururlardı da günümüzde Diyanet bu uygulamaya “enderuni” diyor.

Namaz çıkışı caminin avlusunda toplanırdı insanlar, çünkü o günlerin müftü efendisi başta olmak cami görevlileriyle “musafaha” yapmak, hatır sormak isterlerdi..

Ulu Caminin içindeki “ana mihrap” beş vakitte kullanılırken yine içerdeki “imam-ı sani” mihrabını hayli hüzünlü gördüm, çünkü kullanılmıyor, acaba bu ikinci mihrabı düşünenler mi yanlış yapmış, yoksa bugünkü zihniyet mi bir yanlışın içinde?

Ömrümden bir gece değil, bir gün bile değil “bir namaz vakti” çalmaya bugünlerin “çarşıyi şevitisi” dünkü Sipahi pazarı, ya da “meydanı” da “kılık” değiştirmeye başlamıştı, yine “Allah devlete ve millete zeval vermesin” duası döküldü dilimden, şu soruyu da kendi kendime soramadan edemedim:

Bu “pandemi günleri ne zaman bitecek de biz Ulu Cami yine eski günlere döneceğiz, o günlerde “sosyal mesafe” sadece: “safları sık ve düzgün tutunuz” uyarısı vardı..

Ulu Cami ve dünyadaki diğer bütün mabetlerde gün yirmi dört saat boyunca sevgili peygamberimiz (s.a.v)’e selat-ü selam okunur, biz de kırık dökük mısralarımızla O’na, Alemlere rahmet olarak gönderilen şanı yüce peygambere “selam olsun” dedik, sizlerle paylaşmak için de sunuyoruz:

PEYGAMBERE SELAM OLSUN

Gerçek mürşit, gerçek önder,

Peygambere selam olsun.

Kainata o tek rehber,

Peygambere selam olsun.

Mücrimlerin af otağı,

Mazlumların sığınağı,

Elinde İslam sancağı,

Peygambere selam olsun.

Hasan ile Hüseyin’in,

Dedesidir şehitlerin,

Can-ü gönülden söyleyin,

Peygambere selam olsun.

Hiradağı arkadaşı,

Uhud’dur onun sırdaşı,

Akıtrarak gözden yaşı,

Peygambere selam olsun.

Ebubekir, Ömer, Osman, (r.a.)

Ali (ks.) dahi dostlarından,

Dilde olsun her bir zaman,

Peygambere selam olsun.

Alemlere rahmet olan,

Hak katında kıymet bulan,

Ashabıyla hem dert olan,

Peygambere selam olsun.

Allah O’na kulum dedi,

İslam benim yolum dedi,

Kulluğun makbulum dedi,

Peygambere selam olsun.

Şak’kül kamer mucizesi,

Sade nurdur şeceresi,

Medine’de makberesi,

Peygambere selam olsun.

Reisidir enbiyanın,

Silsile-i evliyanın,

Nur-u çeşmi esfiyanın,

Peygambere selam olsun.

Alemlerin sultanına,

Canım kurban canına,

Varmak isterim yanına,

Peygambere selam olsun.

Selam olsun peygambere,

Nur verir şems-ü kamere,

O’dur rahmet alemlere,

Peygambere selam olsun.

Peygamberdir ins-ü cin’e,

Kalbinde yer yoktur kin’e,

Sığınarak keremine,

Peygambere selam olsun.

Hem Muhammed, hem Mustafa, (s.a.v.)

O’nu seven sürer sefa,

Nida edip her tarafa,

Peygambere selam olsun!..

MEVLÜT MERGEN AMİDİ

22.02.1987 Diyarbekir

Selam ve dua ile.