Son yıllarda sıkça duyduğumuz "Doğa intikamını alıyor" klişesi, acaba ne kadar doğru? Tabiatın öfkeli bir varlık gibi tasvir edilmesi, ona karşı sorumluluğumuzu göz ardı etmemize yol açıyor olabilir mi?
Doğayla iç içe yaşayıp ondan beslenen biz insanlar, son yıllarda bu dengeyi bozmaya başladık. Ormanları tahrip edip, denizleri kirleterek, hava kirliliğine yol açarak tabiata büyük zararlar veriyoruz. Bu durum, aklımıza doğal olarak şu soruyu getiriyor: Tabiat bizden intikam alır mı?
Bu sorunun basit bir cevabı yok. Doğaya verdiğimiz zararın sonuçları, kuraklık, seller, kasırgalar gibi doğal afetler şeklinde karşımıza çıkabiliyor. Fakat bu afetleri doğanın bilinçli bir intikamı olarak görmek doğru olmayacaktır. Doğa, kendi dengesini korumaya çalışan bir sistemdir ve biz bu dengeyi bozduğumuzda tepki verir.
Doğal afetler, doğanın kendi dengesini yeniden kurma çabasıdır. Örneğin, bir orman yangını, doğadaki ölü materyalleri temizleyerek yeni bir büyümenin yolunu açabilir. Bir sel, kuraklık nedeniyle biriken fazla suyu tahliye ederek toprağı besleyebilir.
Dolayısıyla, doğa bizden intikam almak için değil, kendi dengesini korumak için bu tür felaketleri kullanmaktadır. Bizim yapmamız gereken ise doğaya saygılı davranmak ve onunla uyum içinde yaşamayı öğrenmektir. Bunu yaparken;
Sürdürülebilir bir yaşam tarzı benimsemeliyiz. Bu, daha az tüketmek, geri dönüştürmek ve yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak gibi adımları içerir.
Doğayı korumak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Bu, ormanları korumak, nesli tükenmekte olan türleri korumak ve kirliliği azaltmak gibi adımları içerir.
Doğayla bağlantımızı güçlendirmeliyiz. Bu, doğada vakit geçirmek, doğayı gözlemlemek ve onunla uyum içinde yaşamayı öğrenmek gibi adımları içerir.
Bizler ısrarla doğanın bize verdiği uyarıları görmezden gelmeye devam edersek, sonuçlar çok daha yıkıcı olabilir. Küresel ısınma, deniz seviyesinin yükselmesi, kitlesel yok oluşlar gibi geri dönülemez sonuçlarla karşı karşıya kalabiliriz. Bu açıdan bakıldığında, doğanın intikamından bahsetmek yerine, doğayla uyum içinde yaşamanın gerekliliğini vurgulamak daha doğru olacaktır.
Gelin birlikte doğaya verilen zararın istatistiklerine bir göz atalım..
Dünya Doğal Hayatı Fonu'nun (WWF) raporuna göre, 1970 yılından bu yana dünya genelinde vahşi yaşam nüfusunda %68 azalma yaşandı.
Her yıl yaklaşık 15 milyon hektar orman tahrip ediliyor. Bu, 30 futbol sahasına denk gelen bir orman alanının her dakika yok edildiği anlamına geliyor.
Plastik kirliliği, deniz ve okyanuslarda büyük bir sorun haline geldi. Her yıl 8 milyon ton plastik atık denizlere dökülüyor.
Hava kirliliği, her yıl milyonlarca insanın ölümüne neden olmaya devam ediyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) tahminlerine göre, 2019 yılında hava kirliliği nedeniyle 7 milyon insan hayatını kaybetti.
Sonuç olarak, doğa bizden intikam almıyor. Biz kendimizi yok ediyoruz. Eğer bu gidişata dur demeyi başaramazsak, gelecekte daha büyük felaketlerle karşılaşmamız kaçınılmaz.
Uyanalım! Doğayla barışık yaşamanın bir yolunu bulmalıyız. Daha az tüketmeli, daha fazla geri dönüştürmeli, doğaya saygılı davranmalıyız. Gelecek nesiller için yaşanabilir bir dünya bırakmak hepimizin sorumluluğudur.
Tüm bunlara rağmen "Tabiat bizden intikam mı alıyor?" diye soruyorsanız, size şunu sormak isterim: Bir canavarın öfkesini mi yoksa bir dostun uyarısını mı dinlemek istiyorsunuz?
Unutmayalım ki, doğa bizim düşmanımız değil, dostumuzdur. Ona saygı duyar ve onu korursak, o da bizi korur ve bize bolluk ile refah sunar…