Mimar Sinan’ın eseri olarak bildiğimiz bu caminin bir de “Şafiiler bölümü” bulunmaktadır. Diyar Bekir’deki camilerin hemen hepsinde kabristan vardır, nitekim al ipaşacamisinin de dış kısmında bir kabristan bulunmaktadır. Hemen yanında ise “darülaceze”binası sonradan yapılmıştır.
Hatıralarımızın arasında ayrı bir yeri vardır bu mabedin, en son Diyarbakır valisi Mustafa Cahit Kıraç’la birlikte bir cuma günü bu camiye gitmiştim?
+++
DİLİMİZ AKLIMIZIN KANDİLİDİR
Evet dilimiz aklımızın kandilidir, aklın görünmezliğine karşı dilimiz aklımızın ürettiği fikirleri, çareleri, tedbirleri, proje ve tasarıları, şiirleri yansıtan bir kandil..
Sadece aklımızın mı?
Hayır!.. Kalbimizin, ruhumuzun da kandili, tercümanı rehberidir, düşmanlıklar dil ile dostluğa dönüşür, dostlukların yıkılması da dil ile olur..
Dil, mahkûmiyetimiz, dil özgürlüğümüzdür, onu ne kadar yerinde ve düzgün kullanırsak yolumuz o denli aydınlık ve açık olur, yeryüzündeki bütün kapılar elle açılırken cennet kapılar dille açılır.
Dil o mübarek kelimeyi telaffuz etmedikçe cennet kapılarını açmak ne mümkün?
Cenab-ı Hak insanı günde beş kere camiye, yani cennete, yine insanın diliyle çağırmaktadır, bu çağrıya “adam sende boş ver” diyen dillere yazıklar olsun…
Yazıklar olsun o dile ki din kardeşini incitir, küfrün taşeronluğunu yapar..
İnsanlara eziyet eden anacığına “koca karı” babacığına “moruk” diyen diller ne kötü diller…
Cehennemin zakkum ağacı bu kötü dillerle beslenmektedir.
Sevgili peygamberimiz (s.a.v.)dile şu talimatı verir: “Ya doğruyu söyle ya da sus”
Denebilir ki sur içindeki camilerin hemen hepsi cami-i kebire aynı mesafededir, namaz vakti girdiğinde okunan ezanı duyanlar bu camilerden en yakın camiye gidilebilecek..
İsteyen cami-kebire de yetişebilir, ezan okunduktan hemen sonra müezzinler “kamet” getirmez yüksek sesle üç kez ihlas-ı şerif okurlardı ki avluda ayak sesleri kalmasın herkes imama yetişsin için.. o zamanlar bu usul her camide vardı, çünkü Osmanlı “bu usulü” benimsemiş ve adına da “en deruni” demişti…
Günümüzde en deruni usulü yeni keşfedilmiş gibi bir hava estirilmek istenmektedir, yine denebilir ki sur içindeki bütün camilerde bu usul icra edilirken müezzin ve imamlar aynı makamları kullanırlardı, yani gerek müezzinler, gerekse imamların hepsi “makamşinas” insanlardı. Bu durum cemaat üzerinde “hayranlık” etkisi oluştururdu.