Sevgili Dostlar,

Depremler nedeniyle yerin sallanmasından kaynaklı toplumsal huzursuzluk, endişe ve korkuyla bütünleşerek büyüyor. Bu endişe ve korku insanların yaratıcılık, yaşam isteği, dostluk, mutluluk gibi duygu ve düşüncelerini yok ediyor.

İnsanların yüzlerine baktığınız zaman kaygı ve yaşama olan güvensizliğini anlayabilirsiniz. Deprem gerçeğini bilerek ve anlayarak yaşamaya hazırlanmadığımız için gelecekle ilgili karanlıklarla dolu bir süreç bizi bekliyor. Bu konuda ne eğitsel, ne de bilimsel kriterlere uygun bir hazırlık yapılmaktadır. Herkes günü kurtarmanın, anı yaşamanın mücadelesini veriyor. Yer altında ki bu bilinir - bilinmezlikler bu coğrafyadaki insanları toplumsal yaşamdan uzak bireyselliğe,  yani ‘’gemisini kurtaran kaptandır’’ sürüklemektedir.

Bu da egemenlerin ekmeğine yağ sürmektedir. Ekonomik sıkıntılarla cebelleşen yurdum halkı, muktedirlerin oyun kuruculuğunda karın tokluğuna çalışmayı hedef haline getirmiştir. Coğrafyamızın bahtsız insanları dayanışma, örgütlülük, sanat, estetik, gezme – görme gibi benzer insani duygu ve düşünceler hepsi planlar ve projeler dâhilinde yok edilerek kendi dertleriyle boğuşmaları hedeflenmiştir. Muktedirlerin yağlanmasına alın teri döksünler.

Geçenlerde internetten okumuş olduğum“Fare Çuvalı Teorisi” olarak da bilinen bir hikâye aklıma geldi. Günümüzle nasıl bağdaştığının değerlendirilmesini sizlere bırakıyorum.

 Mısır’ın bir köyünde tarım mühendisi olarak çalışan bir adam, Kahire’ye gitmek üzere trene binmiş. Yanına, köyün yaşlı çiftçilerinden biri oturmuş. Mühendis, çiftçinin ayakları arasında bir çuval olduğunu fark etmiş, yol boyunca çiftçi, her çeyrek saatte bir çuvalı çevirip içindekileri karıştırıyormuş. Sonra tekrar ayakları arasına yerleştiriyormuş. Bu durum yolculuk boyunca devam etmiş.

Mühendis çiftçinin bu hareketini garipseyerek, çuvalın hikâyesini çiftçiye sormuş. Çiftçi de, “Fareleri ve sıçanları yakalayıp bunları Kahire’deki Ulusal Araştırma Merkezi’ne satıyorum.  Onlarda bu fare ve sıçanları laboratuar deneylerinde kullanılıyorlarmış” demiş.

Mühendis, “Peki bu çuvalı neden sürekli çevirip sallıyorsun?” diye sormuş. Çiftçi, ‘’Bu çuval fareler ve sıçanlarla dolu, eğer çuvalı çeyrek saatten fazla sallamaz ve çevirmezsem, fareler ve sıçanlar rahatlar ve yerleşirler. O zaman da fare ve sıçanların gerginlikleri azalır ve çuvalı kemirip delmeye başlarlar. Bu yüzden onların korku ve gerginliklerini artırmak için her çeyrek saatte bir çuvalı sallıyorum. Böylece birbirleriyle çatışırlar, içgüdülerine kapılırlar ve çuvalı unuturlar. Bende rahat bir teslimat işi yapmış olurum” demiş.

Mühendis, çiftçinin düşünce şekli ve (Fare Çuvalı Teorisi) karşısında şaşkınlığa uğramış.

Güçlü devletler, güçlü yapılar kendi egemenliklerini, iktidarlarını korumak için içerden ve dışarıdan çuvalı sallıyorlar. Bizler ezilenler olarak bunları anlayıp birlikte, dayanışarak, örgütlü ve sendikal mücadeleyle bunları aşacağımızı anlamalıyız artık.

  Doğal olarak insanlarımız, içgüdülerini manipüle edenlerin ardına düşüyor. Bir birimizle uğraşmayı bırakıp, çuvalları birlikte kemirip delmeliyiz. Çuvalları kemirmeyi unuttukça da olan bizlere oluyor. Ben in peşinde günün kahramanı olarak yok olup gidiyoruz.

Ya biz olur, var oluruz ya da denek olur, yok oluruz.

Yeni bir başlıkla, 31.05.2024 tarihli Cuma günlü, köşe yazımızda buluşmak ümit ve temennileriyle…

Saygılarımla…