Okumayan, yazmayan bir toplum olma yolunda hızla ilerliyoruz. Şehrimizde ve tüm ülkede, değişik etkinliklerle konu gündeme taşınsa da ne kadar etkili oluyor bilemiyorum. Ülke düzeyinde kitap okuma ve yazı yazmayı özendirici projeleri çok önemsiyorum. Bence herkes bilgi çağının gereği olarak bu etkinliklere katılmalıdır.

Bizim en büyük ayıbımız, yüz yıl öncesinde yazılmış eserlerimizi okuyamayışımızdır. Medeniyetimizin o muhteşem birikimini yok saymak, kendimize yaptığımız en büyük yanlış değil mi? Türkiye bir değişim yaşamış olabilir. Ancak önceden yazılan eserlerin tümünün yeni alfabeye çevrilmemesini anlayabilmek mümkün değil.
Okumalıyız. Okuduklarımızla ihtiyaç duyduğumuz yeni kelimelerimizi dil kurallarımız içinde üretmeliyiz. Yeni kelimeler üretebiliyorsak, medeniyetimiz gelişiyor demektir.
Bilgiyi kullanabilmek için onu aktaracak zengin kelime hazinesine sahip olmalıyız.
Anadolu, dünya medeniyetlerinin beşiğidir. Anadolu’yu manevi yapısıyla iyi tanımalıyız. Tanıyabildiğimiz zaman kendimizi daha iyi anlamış oluruz.
Unutmamalıyız ki felaketlerin en büyüğü cehalettir.
Bir insanın zekâsı bildiği kelimelerle doğru orantılıdır. Kelime dünyası zengin olmayan kişinin zekâsı gelişmez. Adını bilemediğimiz nesneyi temsil eden kelimeyi de bilemeyiz. Bu nedenle söz dağarcığımızı geliştirmeliyiz. Okuryazar olduğunu sanan üniversite mezunu insanlarımızın kelime hazinesi ne kadardır hep merak ederim? Günlük hayatta kullandığımız kelime sayısı kaçtır? Hiç kendimizi sorguluyor muyuz?
Günümüzde internet kullanımı bulaşıcı hastalık gibi yayılıyor. Bu hastalık toplumda okuyup yazma yeteneğini yok ediyor. İnternette yazışanlar çabuk yazma adına kelimeleri ya kırparak yazıyor ya da kelimenin içindeki sessiz harfleri kullanıyorlar. Böylece kendilerince yeni bir yazı dili oluşturuyorlar. Hani bizim yazı dilimiz İstanbul ağzı idi.
Mecburiyet yoktur, herkes özgürce yazsın diyebilirsiniz. Ancak millet, edebiyatı olan topluluktur. Milletimizi yok etme saldırılarına bu biçimde çanak tutmuyor muyuz acaba?
Dilimizin birçok güzelim kelimesini kullanmayarak ölüp gitmesine göz yumuyoruz. Çünkü her kelime canlıdır. Diğer canlılar gibi doğar, yaşar, ölür. Önemli olan vaktinden önce yok olmamasıdır.
Günlük yaşantımıza katılan İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça, İspanyolca kelimeler verimli bir tarladaki ayrık otu gibidir. Temizlenmelidir. Onu temizleyebilmek için kendi dilimizi iyi bilmeliyiz.
Diğer dilde olduğundan daha bol anlam zenginliği Türkçemizde vardır. Kelime, deyim, atasözü ve sanatlı söyleyişlerimizi yerinde kullanabilirsek tadına doyulmaz anlatımların ortaya çıkacağını mutlaka görürüz.
Yabancılardan aldığımız kuzen kelimesiyle amcaoğlu, emmioğlu, bibi oğlu, dayıoğlu, halaoğlu, teyzeoğlu sözleriyle birlikte, anlam zenginliklerini de yok ettiğimizi biliyor muyuz? Türkçemizdeki bu kelimelerle sözünü ettiğimiz kişinin akrabalık derecesini ortaya koyduğumuzu göz ardı etmeyelim.
Yabancı dizi ve filmlerin çocuklarımıza öğrettiklerini de unutmayalım. Bizim kültürümüzde sokakta oynayan çocuklar yanlarından geçen birine ‘Hey bayım’ diye seslenmez. Yaşına, sosyal konumuna göre ‘amca, dayı, dede, teyze, hala, ağabey, gardaş, kardeş’ der. Onlar da ona ‘genç adam’ demezler. ‘ Yeğenim, çocuğum’ diye çağırırlar.
Filmlerde bazı çeviriler görüyoruz. Çok gülünç! Biz beyaz at demeyiz, kırat deriz. Beyaz su değil aksu; beyaz dağ değil akdağ dediğimiz gibi. Siz hiç “alnın beyaz olsun” der misiniz? Hep “alnın ak olsun” dersiniz. “Siyah günler” demez, “kara günler”; “er adam niyetine” demez, “er kişi niyetine” deriz. “Kişi ol” demeyiz, “adam ol” deriz.
“Haydi” sözü nereden geliyor merak ettiniz mi hiç? Az da olsa bu konuda düşünen olmuştur diye bakıyorum olaya. ‘Hay’ Allah manasına gelir. ‘de’ demek fiilinden ‘söyle’ anlamındadır. Hay de = Allah de demektir. Yani bir işe başlarken ‘Allah’ diyerek başla senin için hayırlı olur manasına kullanılır. Zaten büyüklerimizden ‘ Bismillah’ diyerek işe koyulma tavsiyesi aldığımız çok olmuştur. Hay de sözü kullanılırken birleştirilmiş, sözlü anlatımda ‘Haydi’ biçimini almıştır. TRT’deki ‘Diriliş Ertuğrul ve Kuruluş Osman’ dizilerini dikkatli izlerseniz ‘Hayde’ olarak kullanıldığını fark edersiniz.
Bilişim çağında insanlar bilimi ve bilgiyi yeniden üretme gayreti içerisindeler. Okuyup yazmadan bunu nasıl gerçekleştirebiliriz? Yeryüzünde büyük medeniyetler kurmuş bir milletin evladı olarak kendimizi hiç sorguluyor muyuz? Okumadan yazmadan bilimi nasıl üretebiliriz?