Anadolu medeniyetlerinin beşiği Malatya, zengin arkeolojik buluntularıyla sizi büyülemeye devam ediyor. Arslantepe Höyüğü'nden günümüze taşınan binlerce yıllık eserler, Malatya Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor. Bu müzede, dünyanın en eski kılıçlarından Neolitik heykelciklere, Geç Hitit saray duvarlarını süsleyen taş kabartmalara kadar birçok eşsiz eseri keşfedeceksiniz.
Antik çağlarda en eski ve ileri medeniyetlerin var olduğu Mezopotamya ile İç Anadolu arasında yer alan; tarih öncesi dönemden başlayarak önemli kervan yolları üzerinde bulunan Malatya, su kaynakları, verimli toprakları ve doğal zenginlikleri ile tarih boyunca hep ilgi çekmiştir. Günümüze kadar eksilmeden süren bu ilgi, Malatya’nın zengin tarihsel dokusunun oluşmasını sağlamıştır.
Arslantepe Höyük ve Gelinciktepe’de 1931-1937 yılları arasında yapılan kazılarda önemli arkeolojik eserlerin gün yüzüne çıkarılması, Malatya’da müzeciliğin gelişiminin başlangıcı olmuştur.

Kum ocakları ve konglomeralarda (kum kayaları) ele geçen fosiller; ilde bulunan höyüklerdeki ilmi kazılar sonucu ortaya çıkarılan Paleolitik Çağ, Neolitik Çağ, Kalkolitik Çağ, Tunç Çağı, Hitit, Urartu, Roma, Bizans, Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemi medeniyetlerine ait eserler, Malatya Arkeoloji Müzesi’nin zengin koleksiyonunu oluşturmaktadır. Koleksiyona dâhil nadide eserlerden bazıları şunlardır:
Neolitik Heykelcikler
MÖ 8000 yılına tarihlenen; kireç taşından yapılmış ilk heykel örneklerindendir. 1985 yılında yapılan kurtarma kazıları sırasında, İzollu bölgesi Cafer Höyük'te gün ışığına çıkarılmışlardır. Anadolu neolitik yerleşim birimleri ile çağdaş olan Cafer Höyük’te, bu ilk heykel örneklerinin yanı sıra, tarıma geçiş ve toprağı ilk işleme kültürünün gelişmesinde kullanılan malzemeler de (obsidyen bıçak, orak, ok ucu, keski ve delgiler) çıkarılmış olup müzede sergilenmektedir.

Kılıç ve Mızrak Uçları
Arslantepe Höyüğünün Eski Tunç Devri’ne (MÖ 3200-3000) ait olan birinci tabakasında toplu olarak bulunan bu eserler, bronzdan yapılmış olup arsenik alaşımlı ve bazılarının gümüş kakmalı olmalarıyla ilgi çekmektedir. Devrine göre formları, kakmaları ve arsenik alaşımlı olmaları, bu eserlere arkeoloji literatüründe ünik bir yer sağlamaktadır.
İnsan Mezarı
Arslantepe’de Geç Kalkolitik Çağ katında bulunan bu mezar, MÖ 4000 yıllarına tarihlenmektedir. Anadolu'da ölü gömme adetlerinin ünik bir örneği olan mezar, süs eşyalarıyla beraber defnedilen genç bir kadına ait olup orijinalliği bozulmadan müzede sergilenmektedir. Mezarda bulunan ceset, çocuğun ana rahminde durduğu şekilde defnedilmiştir. Bu mezarın yanı sıra ölü gömme adetlerini gösteren küp mezarlar da müzede sergilenmektedir.

Mühür Baskılar (Bulle)
Arslantepe Höyük'te Eski Tunç Çağı’na (MÖ 3200-3000) ait kültür katındaki saray kalıntısında küçük bir mekânda topluca bulunan mühür baskıları, Arslantepe'nin o devirde büyük bir ticaret merkezi olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Değirmentepe Höyük kazılarında ortaya çıkarılan, mühür ve mühür baskıları da aynı özellikleriyle dikkati çekerler.
Dana Başı (Ritan)
Geç Hitit Çağı’nın (MÖ 1200-700) bir eseri olan ritan, tanrılara içki sunmak için kullanılmıştır. Ağız, burun ve gözlerde büyük bir canlılık görülmektedir. Bu nadide eserlerin yanı sıra müzede bulunan diğer eserler de geçmişin kültür hazineleri olarak günümüze ışık tutmaktadır.
Karakaya Baraj gölü suları basmadan yapılan kurtarma kazılarında elde edilen eserler Cafer, Değirmentepe, İmamoğlu, Köşgerbaba ve Pirot höyük vitrinlerinde yer almaktadır. Ayrıca Yenice/Maşattepe tümülüsünden elde edilen cam eserler, altın ağız bandı, küpe, yüzük, ayna, süs iğnesi, içerisinde tortulaşmış zeytinden oluşmuş zeytinyağının olduğu bir kap; Urartulara ait kemer, bilezik, halhal gibi takılar, mühürler, tıp aletleri ile İzolli kaya anıtının kopyası; Grek, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Selçuklu, beylikler ve Osmanlı döneminden kalan sikkeler görülebilmektedir.
Doğanşehir Günedoğru köyünde çıkarılıp müzeye getirilmiş Otlayan Karaca Taban Mozaiği ile bahçede teşhir edilen değişik dönemlere ait mezar anıtları bulunuyor.