Anlamı yüklü bir kavram. Köşe yazımın başlığına gelip oturdu. Bu kavram bana ait değil. Güneş Medya Gurup Başkanı Duran Özkan’ın kardeşimize ait. Doğru yaptı. Düşüncesini ifade ettiği bir analize; haksız, mesnetsiz yapılan bir saldırıya yanıt vermektense, ‘Ne diyeyim!’ dedi. Yerinde bir söz ve kendisine yönelik haksız ve mesnetsiz saldırıya karşı kenara çekildi.

Bende birileri için ne diyeyim, demesine derim ama yıllarca malum şahısla, sohbetimiz olmuş. Bana iki soru sormuş. Sorularını tek tek yanıtlamaya çalışacağım. Okumayanlar için kısa bir bilgi vereyim. Ben bir köşe yazısı yazdım. Bu köşe yazımı ve altındaki yorumları, Facebook blokumdan görebilirler. Köşe yazımın içeriğinin özetinin, özetine gelince:

A- Malatya medyasının disiplinler arası okumalarının olmaması nedeniyle, bu okumama halinin bende üzüntü yarattığından bahsediyorum. Bunun düzelmesi için de, disiplinler arası ilişkiye dikkat çekiyorum

B- Malatya’da uygulanan Üniversite-Maşti arası uygulanan trambüs taşımacılığının, Malatya’mıza yolculuk taşımacılığı anlamında çok yararlı olduğundan bahisle, Malatya’mızın topoğrafik yapısının bu taşımacılığa uygun olduğunu, bu nedenle diğer bölgelerimize de bu hizmetlerin götürülmesini, Büyükşehir Belediye Başkanımız Ahmet Çakır’dan talep ettim. Ayrıca Ankara, İzmir ve İstanbul gibi kentlerimizde bu elektrikli otobüs yolcu taşımacılığının 1947 yılından başlamak üzere, 1981 yılına kadar 34 yıl uygulandığından söz ediyorum.

C- Bu hatta yolculuk yapmakta olan bayanların, trambüslerde çok izdiham yaşanması nedeniyle, Büyükşehir Belediyesinden, yalnız kendilerinin yolculuk yapabileceği birkaç araç talepleri üzerine, Ahmet Çakır Başkanın buna olumlu yanıt vermesinden söz ederek, Başkanımızın bu görüşüne katıldığımı, yinede biz erkeklerin karar verici olmayarak, bayanlar arasında araştırma yapılarak, uygulamaya geçilmesi talebinde bulunduğumu yazıyorum.

Sevgili hemşerilerim, değerli okurlarım; Uzunca bir köşe yazıma, yıllarca bir ilçemizin ilçe başkanlığını yapmış, o siyasi partinin belediye başkanlığına aday olarak seçimlere katılmış, gazetelerde köşe yazarlığı, televizyonda modaretör, yorumcu, programcı olarak yıllarını vermiş olan bu şahsın, aşağıda ‘1.Nolu ve 2.Nolu notta’ verdiği cevabı sizin takdirlerinize sunuyorum. Duran Özkan kardeşimden ödünç aldığım ve bu köşe yazımın başına oturduğum ‘Ne diyeyim!’ diyeceğim de, bu 1.Nolu notu düştükten sonra, arkasından tahminen 8 saat geçtikten sonra 2’nci bir not düşüp, sorusuna cevap isteyince cevap hakkı doğduğunu düşünerek, Ne diyeyim! Deme hakkımın kalmadığını düşündüm. Bu şahsın 1. Ve 2.Nolu notunu bir görün, ondan sonra cevabına geçelim.

‘’1-Disiplinler arası bağlantı kurulunca böyle oluyor kafa karışıyor…(!)’’

‘’2-Yazar yazısında Malatya’daki gazetecilere ders vererek, tabir yerindeyse hadlerini bildirerek’ felsefe, tarih, mantık gibi disiplinler arası ilişkiden bahsediyor… Tunceli’de yazdığı dönemden 2000’lere kadar ki dünya görüşünü de, yaşam felsefesini de biliyoruz. Bugüne evirilmesinde etkili olan disiplinler arasında kurduğu ilişkiyi bir anlatsa; yürüttüğü mantık yönteminin de bizi nereye götüreceğini açıklasa da aydınlansak (!)…

Ad vermiyor. Uzunca bir köşe yazısına kısa bir suçlama ile kafamızın karışık olduğundan dem vuruyor. Analiz deseniz analiz yok. Sentez deseniz o yok. Analizden sonra tartışma yapacak ortam bırakmamış. Bunların sonucunda tartışma ortamı oluşturacak eleştiri yok. Yalnız bir iki cümle içersinde şahsıma yönelik hakaret içeriği taşıyan suçlama var. Kendisini öncelikle olumsuz tutum ve davranışından dolayı kınıyorum. Beni niçin, neden suçladığını da hiç anlamış değilim. Bu, hınç ve bu öfkesinin nereden kaynaklandığını da bilmiyorum. İşte bu suçlamalara Ne demeli? Diyemedim. Diyemiyorum. Herhangi bir yazıya, düşünceye, olaya, olguya analiz diye bir kavram var. Bu saydıklarıma analiz kavramının içinden giremiyorsanız o zaman; bir düşünceye, yazıya, olaya, olguya ait bir fikriniz yok demektir. Herhangi bir disiplinden haberi olmayan, fikri olmayan kişi, disiplinler arası ilişkiyi de kuramadığından, geriye yapacağı tek şey kalıyor, suçluluğunu örtmek için karşısındakini suçlamak, iftira atmak. Bühtan etmek. İşte tam da dediğim bu. Bu bir ‘paçozluktur.’ Paçozluk haleti ruhiyesidir.. Bunun dini, kimliği, sınıfı, yoktur. Adlarının önlerine ne sıfat koyarlarsa koysunlar. Bu gibilerin paçozlukları bir gün gelir kendini farş eder. Ve paçalarından aşağı dökülmeye başlar. Görünür, gözükür. Bunların büyük bir bölümü adlarının önlerine gazeteci! Kimliğini koyarak, medya mahallesinde dolaştıklarını görüp de, bunları farş edip dile getirince, cıyak cıyak bağırmaları bundan olsa gerek diye düşünüyorum.

Elinizin altında hepimizin kullandığı bilgisayar diye bilgi çağının bir aleti var. Yerinde, zamanında ve bilerek kullanırsanız, benim öğretmenliğime gerek yok. Doğru ve yerinde kullanırsanız oradan çok öğreneceğiniz şeyler olacaktır. Madem benden; değişimim, disiplin ve disiplinler arası ilişkiler hakkında bilgi istiyorsun, kısaca ona da değineyim. Hiç olmazsa onlar hakkında da bir bilgi alış verişi yapmış oluruz.

Önce kendimden başlayalım. 2000’den sonrasını ıcığından cıcığına ben kendimi hem de yazılı olarak, kanıtlarımla birlikte sana anlatmasına anlatırımda da, 2000 yılından önce, düşüncemi ve yaşam felsefemi bildiğinize göre tek başına değilsin. Onca köşe yazarlığı yapmışsın. Biliyoruz dediğine göre, yalnız sen değil, birkaç kişisiniz. Ve bana ait, benim 2000 yılından öncesine, yaşamımı, düşüncemi ve felsefemi bildiğinize göre, beni yakından tanıyorsunuz! Benim hakkında bildikleriniz neyse, ya tek başına veya beraber bunu açıklama gibi bir zorunluluğunuz doğmuştur. Oradan hareketle, değiştiğimi söylüyorsunuz. Bu değişim neymiş onu bir görelim. Açıklamazsanız sizi kamuoyunda açıkça bir kişiyi zan altında bırakmaya çalışan, bühtan atan, müfteri olarak ilan edeceğimi açıkça söylemek istiyorum. Gelelim istediğin derse.

Ders 1- ‘’Analiz; Bir konuyu (maddi ve düşünsel) temel parçalarına ayırarak, daha sonra parçaları aralarındaki ilişkileri tanımlayarak sonuca gitme yoludur. Analizden çıkarılan sonuç bir tartışma konusu olursa bu duruma eleştiri denir.’’

Sevgili hemşerilerim, değerli okurlarım, yukarıda bana itham edilen bu bühtanda, bir analiz, bir tartışma, bir eleştiri görüyor musunuz? Sizlerin yüce takdirlerinize bırakıyorum.

Ders 2- Kavram olarak değişim nedir sorusunu, yılların değişim hocası Efesli Heraklitos’tan (MÖ 535-475) öğrenelim:

‘Gerçeğin topu sürekli olarak akan bir nehre benzer ki bunda hiş bir şey, tek bir an bile, hareketsizlik halinde değildir. ‘Biz aynı nehre hem dalarız hem dalmayız. Biz varız ve yokuz.’ Gördüğümüz cisimlerin cevheri durmadan değişikliğe uğrar. Onlara baktığımız anda bile, kendilerini meydana getiren bir bölüm başka bir şekle girer; başka bir kaynaktan gelen taze bir madde ona nüfuz eder. ‘Bütün şeyler akarlar.’ Heraklitos’a göre bütün eşya, bir nehir gibi, sürekli akış halindedir; Hiçbir şey durmaz. ‘Aynı nehre iki defa girilmez.’

Sen siyasetinle, idolojinle, dünya görüşünle, partinle kal kalabildiğince, aynı yerde kal. Ben sana hiçbir gün kaldığın yerde niye kalıyorsun diye sordum mu?

Esas merak ettiğin bana sorduğun esas konuya gelince. Disiplin ve disiplinler arası ilişkinin, senin küçümseyerek sorduğun, benim ise çok önemsediğim ve öğrenmekten vaz geçemeyeceğim ve her zaman, aynı zamanda beni yenileyerek değiştiren güce, disiplin ve disiplinler arası ilişki dersine:

Ders 3- Dünyada bilim ve teknoloji alanlarındaki gelişmeler yeni araştırma ve yaklaşımları ortaya çıkarmaktadır. Bu araştırma ve yaklaşımların sonuçlarının ortaya çıkarılmasında artık tek bir alanda düşünme ve değerlendirmeler olmayıp, bu düşünce ve değerlendirmeleri destekleyecek diğer disiplinlerden de yararlanılmaktadır. Tüm bu gelişmeler nitelikli ve kaliteli insanların yetişmesini ve bu kişilerin tek bir alan yerine çok disiplinli alanlarda eğitim almalarını zorunlu kılmaktadır. Hele adının önüne şu sıfatları; (gazeteci, televizyon programcısı, yorumcusu, habercisi, köşe yazarı) ekleyenlerin, disiplinler arası ilişkilerle kendilerini zenginleştirmek ve yetkinleştirmek zorunda olduklarını söylemek istiyorum. Eğer disiplinler arası ilişkilerde kendilerini yetkinleştirmeyeceklerse, bu sıfatları gerçek anlamda kullananlarının kimliklerini kirletmemek için dahi, bu sıfatı adlarının önüne koymamaları gerektiğini söylemek istiyorum. Bu nedenle medya mensuplarının disiplinler arası ilişkiyi öğrenmek için çaba göstermelerini talep ettim, ediyorum. Bu talebi Malatya medya mahallesinde görmediğim için de, Malatya’m adına bundan üzüntü duyduğumu köşe yazımda belirtmek istedim.

Rahmetli anamın önem verdiğim sözlerinden biriyle seslenmek istiyorum. Anam çok sabırlı bir insandı. Bu gibi durumlarda; ‘Allah ıslah etsin’ derdi. Benim de bu gibi insanlara Rahmetli anamın sözleriyle yazıma son vermek istiyorum. Allah bunları ıslah etsin…

Daha ‘Ne diyeyim!’