Sayın Hocam; Yine 20011 yılında yazdığım köşe yazımla devam etmek istiyorum.
‘’Üniversite hocalarımız ve eğitimciler… ( 3 )
Kişisel bir sorunum gibi görülse de, elimden geldiğimce toplumsal yönüne ağırlık vermeye çalıştığım, okuma sürecimin engellenme girişiminin son yazısı ile bu hikâyemi şimdilik burada noktalıyorum. Ancak; bu hikâyemin yalnızca bana ait olmadığını, bizlerin her birimizin; hayatımızın her bir yerinde, buna benzer o kadar çok yaşanmış hikâyelerimiz vardır ki,’bir ah çeksem bin ah alırım.’
Geçmiş iki yazımın özetinin özetine gelince; Bu yılın başında parlamentomuz Üniversite Af’ı ile ilgili bir yasa çıkarıyor. Bu yasa; Kanun yürürlüğe girdikten sonra, beş ay içerisinde her ne sebeple olursa olsun, terör nedeniyle üniversiteden ilişkisi kesilmemişse, üniversitelerine başvurdukları halde, başvuruları kabul edilir diyor. Ayrıca bu yasa; öğrenci ikametini, yani oturduğu yeri belgelerse, ikamet ettiği yerin üniversitesine kaydını yaptırır diyor.Parlamentomuzun amacı açık ve net.Geçmişte başarısızlık nedeniyle okullarını terk etmiş öğrencilere bir imkân daha sağlamak.Yine parlamento geçmişte her ilde üniversite olmadığını,üniversitelerin birkaç ilde yoğunlaştığını,ekonomik nedenlerle okulunu terk etmiş öğrencilerin yine ekonomik olanaksızlıkları nedeniyle okuyamamalarının önüne geçmek için, ikametlerinin olduğu yerdeki üniversiteye kayıt yaptıracaklarına kara veriyor. Peki ben bu süreçte ne yapıyorum?
1-Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Coğrafya Bölümünde okuduğumu belgeleyerek başvuruda bulunuyorum. Başvurum kabul ediliyor.
2-İnönü Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesinin istedikleri;
a) Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ne başvurumun kabul edildiğine dair belge.
b) Coğrafya bölümüne kayıt yaptırırken puan olmadığını gösterir, başvuru dilekçesi.
c) Malatya’da ikamet ettiğimi gösterir belge.
Bu belgeleri verdim.
Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Sayın Prof. Dr. Sayın Selçuk Kutluay, telefonla başvurumun Felsefe Bölümünce kabul edilmediğini, 25 Ağustos 2011 Cuma günü saat 16.00 da bana ilettiler. Telefonda keşke, Felsefe Bölümüyle yüz yüze görüşebilseydim dedim. Başka yapılacak bir şey yoktu herhalde!
Ertesi gün, 26 Ağustos 2011 Cumartesi günü başvurumun kabul edilmediğine ilişkin ‘duyuru’ dekanlık sitesinde yayımlandı. Cumartesi günüde bütün resmi kurumlar tatile girmiş oldu.
Sağlık olsun. Hayat devam ediyor. Hayaller ve umutlar da. Hayatımın hiçbir döneminde, ne hayallerimi kaybettim, ne umudumu yitirdim. Umuda yolculuğum devam ediyor. Üzüldüğüm tek nokta ise, Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül okuma kampanyaları düzenliyor. Bütün resmi- sivil kurum ve kuruluşlar bu okuma kampanyası için bir sürü emek harcıyorlar. Keşke, bir de bu kurum ve kuruluşlar ‘OKUDUĞUNU ANLAMA ve ANLAMLANDIRMA ‘ kampanyaları düzenleseler.
‘ Zira Bakın Çanlar Kimin İçin Çalıyor? ‘ OECD tarafından; 65 ülkeden 15 yaşındaki öğrencilerin katılımıyla gerçekleşen PISA 2009 sonuçlarına göre, Türkiye’de 15 yaşındaki öğrencilerin ‘yüzde 25’i okuduğunu anlayamıyor ve yüzde 42’si basit matematiksel problemleri çözemiyor. Diğer yandan sosyoekonomik statü açısından en alt çeyrekte bulunanlarla en üst çeyrekte bulunanlar arasındaki ( BAŞARI UÇURUMU ) Türkiye’de birçok ülkeye göre daha derin. Türkiye’de ayrıca farklı sosyoekonomik kökenlerden gelen öğrencilerin bir arada eğitim aldığı ve eşit fırsatlara sahip olduğu ( KARIŞIK OKULLAR ) azalıyor.( AVANTAJLI ÖĞRENCİLER AVANTAJLI OKULLARA, DEZAVANTAJLI ÖĞRENCLER DEZAVANTAJLI ) okullara gidiyor.’
Şimdi Sayın Profesörlerimizden ve hocalarımızdan şu sorularımın cevaplarını öğrenmek istiyorum. Araştırma sonucu, okuduğunu anlamayan ve basit matematik işlemlerini çözemeyen öğrencilerimizi kim yetiştiriyor? Öğrencililerimizi yetiştiren öğretmenlerimizi kim yetiştiriyor?
Lafı fazla uzatmadan son bir soru sormak istiyorum. Parlamentomuzun 73 yaşındaki bir insana sunduğu bir fırsatı elinden almak, kime ne kazandırdı? Kim ne kaybetti? Ben bu yaşımda üniversiteye ‘ OKUMAK ve ANLAMAK’ için kar demeden, kış demeden yollara düşüp gitsem, her yaştan çocuklarımıza ve torunlarımıza iyi örnek mi sunmuş olurdum? Yoksa kötü örnek mi olurdum? Herhalde 73 yaşında okumam sonucunda, 78 yaşında alacağım diploma bana; ‘ ne profesörlük, ne hocalık, ne de maddi bir kazanç sağlayacaktı.’ Üniversitede okumam bana. Ama bir şey sağlardı ki; statü ve para kazanmanın ötesinde. Hayatı daha iyi anlamamı sağlayacağına inanıyordum. Çok yazık. Başka ne diyebilirim ki…
’Bir ülkenin yaşam kalitesi o ülkenin vicdanlı, ahlaklı, adaletli bilim insanları ve entelektüelleri ile ölçülür. Çünkü yaşam kalitesizliğine ilk itiraz, ilk tepki bumlardan gelmeyecekte kimden gelecek? ‘’ 07 Ekim 2011 Cuma Malatya Hâkimiyet Gazetesi
Yarın Rektörümüz Cemil Çelik’e yazdığım yazılara devam edeceğim.