Motif motif işlerdi sanatkarlar altını,

Tarihi oku da gör müslüman san'atını!..
Nicedir bu konuyu yazmak istiyor ve fakat bir türlü fırsat bulamıyordum, bugün yazmak isteyişimin bir sebebi bu şehrin geçmişte var olan ve fakat bugün unutulan “kuyumculuk sanatını ve onun ustalarını” yad etmek, diğer bir sebebi de bu meslek ile sanki geçmişte hep “gayrimüslimler” uğraşmış ve ün'lenmişler de müslümanlar bu sanata bigane kalmışlar gibi yanlış bir algılamaya dikkat çekmek isteyişimdir.
Bir de bir zamanlar bu meslek dalının bugün de var olduğunu ve fakat isim değiştirdiğini belirtmek istedim ki o meslek dalı “sarraflıktır” günümüzde “sarraf” olarak kendini tanıtması gerekenler nedense “kuyumcu” sözcüğünü benimsemiş ve öylece icra-i sanat etmeye başlamışlardır ki, sarraflar altın ve para alım satımını yapan esnaf iken, kuyumcular altın madenini işleyen sanatkarlardır, sarraflar sattıkları altınları bu kuyumculardan alır satarlar.
Günümüzde bazı “kuyumcular” altın alıp sattıkları gibi “döviz” alım satımı da yapmaktadırlar, böylece “sarraf”lık mesleğini sürdürmektedirler, altın madeninin has’ını ve sahtesini en iyi “sarraf” olanlar bilirdi, literatürümüze “insan sarrafı” sözü de bu meslek dolayısıyla geçmiştir.
Esas konuya dönecek olursak Diyarbekir’de kuyumculuk mesleği geçmiş zamanlarda başlamış, tarihin hemen her döneminde kendinden söz ettirir olmuştur, nitekim “Kanuni Sultan Süleyman" Diyarbekir'in Osmanlı'ya katılımından kırk yıl sonra 955-956 ve 961 yıllarında Diyarbekir’e gelerek uzun müddet oturmuş vebir seferinde tahtını kurdurarak halka hitaben bir de nutuk irad eylemiştir.
Ahmet Çelebi Kanuni’nin bu ziyaretlerinde hazır bulunarak takdire mazhar olmuştur. 956 senesi kurban bayramının arifesinde henüz şehzade iken Diyarbekir’e gelerek 72 gün kalan 2. Sultan Selim’le de Diyarbekir Valisi İskenderpaşa delaletiyle görüşmüş ve mücevherat satmıştır.”
Amacımız Osmanlı tarihini yazmak değil, bu tarihin içinde yer alan Diyarbekir’i ve buradaki kuyumculuğu anlatmaktır amacımız, tarihi kaynaklara baktığımızda “975’de Diyarbekir Valiliğine meşhur Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın oğlu Vezir Hasan Paşa tayin olunmuştur.
Kuyumculuk san’atının burada çok geliştiğini görüp takdir eden Hasan Paşa Kuyumcular çarşısını yapmaya başlar, bu kuyumcular çarşısından Ulu Camiye doğru bir kol atarak “ketenciler” çarşısını da buraya ilave eder.
Hasan paşa bu çarşışının şimal cihetindede büyük bir han yaptırır ki bugün “Hasan Paşa Han”ı namı ile maruftur. Han'dan cevahirciler, ketenciler çarşısı ile kuyumcular çarşısının ortalarına kadar cesim ve kabartmalı müzeyyen iki kapı koydurur ki her taraftan gelen cevahir tüccarları bu handa misafir olsunlar ve bu kapılar vasıtasiyle "ham" taşları kuyumculara satsınlar ve burada işlenmiş olan mücevheratı da cevahir çarşısından satın alsınlar..