Uzun bir zamandır elim yazıya gitmiyor. Bazen gidecek oluyor, diğer elim, düşüncelerimi yazıya dökmek için bir türlü elimi bırakmıyor. Nasıl mı demeyin. Acıların içinde yaşadıysanız, ya da yaşıyorsanız, başınıza mutlaka gelmiştir. Bugün yine öyle oldu. Elimi yazıya uzattığımda, diğer elim düşüncelerimin açığa çıkmaması için bir türlü elimi bırakmadığını gördüm. Son bir hamle yaptım ve çektiğim gibi elimi, diğer elimden kopardım.

Klavyenin tuşlarına uzanır uzanmaz, klavyenin tuşları karşımda oynamaya başladı. Hasret kalmıştı klavyeler özgürlüğe. Klavyelerin dansından, özgürlüğün ne kadar güçlü, ne kadar hareketlendirici olduğunu ve klavyelerin o gizemli bakışlarını gözlerime bakarak, hadi bir kez daha, bir kez daha üzerime tıkla haykırışlarının kulaklarımı çınlattığını, yüreğimde htim. A dan Z ye kadar ne kadar klavyelerin üzerindeki harf varsa ben de isterim, ben de isterim diye, üzerime üşüşmediler mi? Tamam, tamam durun hele. Hepinizin üzerine bir kez değil, geçmişte olduğu gibi yüzlerce binlerce kez tıklayacağım dediğimde, bütün klavyelerin üzerindeki harfler hep birlikte dans ederek benimle pazarlığa oturmasınlar mı? O sırada köşe başında oturan Q, yanı başında ki W ve aşağıdaki köşesinde sakince oturan X hep birlikte bize ne olacak, bizim özgürlüğümüze ne olacak demesinler mi? Bize de dokunmayacak, bize de yer vermeyecek misin diye yüzüme karşı isyan bayrağını çekmezler mi? Klavyenin üzerindeki bütün harfler, önce bir uğultu halinde yüksek sesle gürültü çıkarıp bağırmaya başladılar. Sonra, arkasından bir sükûnet kapladı ortalığı. A harfi başını uzatıp yüksek bir ses tonuyla, klavyelerin bütün harfleri biz aramızda toplanıp istişare ettik. Sözcü olarak da beni seçtiler. Ben o toplantının sonucunu bir cümle içinde özetleyeceğim. Sen de şimdi toplumun huzurunda bize söz verecek misin?
Bizleri sesiz kapalı bir ortamdan çıkarıp, her zaman herkesin bizleri görüp okuyacağı, gözlerinin üzerimizden eksik olmayacağı özgür bir ortamı sağlayacak mısın, sağlamayacak mısın? Eğer sen bize özgürlüğümüzü ortaya çıkarırsan, biz de acımızı, sevincimizi böylece gün yüzüne çıkarmış oluruz. Bakın siz bize dokunup özgürlüğümüzü ortaya çıkarınca, acımızı ve dans ederek sevincimizi size dile getirdik. Ve toplum bizleri okuyup görecek.
Sizde acınızı, acılarınızı gün yüzüne çıkarın ki, acınız, gün yüzüne çıkıp özgürlüğüne kavuşsun ve acılarınızı paylaşan yüzlerce binlerce insan acınızı paylaşsın. Acınız azalsın, yok olsun.
Tamam, tamam anladım. Anladım söylediklerinizin ne anlama geldiğini. Bakın açıkça siz benden; acının, sevginin, mutluluğun, kederin ortalıkta serbestçe dolaştığı, herkesin herkesle her şeyi özgürce paylaştığı, dilini, inancını, farklılığını birlikte yaşadığı, aynı zamanda serbestçe bir arya gelip sıralandıklarında bir anlam ifade ettiği bir ortamı istiyorsunuz. Öyle değil mi?
Klavyelerin hepsi birlikte evet, evet tam da dediğin gibi.
Bakın şimdi klavyenin üzerinde sizleri saydım 32 harf gözüküyorsunuz. Ne birbirinize benziyorsunuz, ne de tek başınıza bir anlam ifade ediyorsunuz. Ancak bir araya geldiğinizde, anlamlandırıldığınızda, değil dünyaya evrene hükmediyorsunuz.
Acıların sevgilerin özgürce paylaşıldığı, her bir insan acısının, sevgisinin özgürce dile getirildiği, paylaşıldığı yeni bir 2020 yılı olması dileğiyle, herkese güzel yaşamlar içerisinde güzel okumalar dileğiyle, yeni yılınızı kutlarım.