Gençliğinin ilk aşkı ile davullu zurnalı mutlu bir evlilik yapmıştı.
Bir süre anne baba birlikte yaşadılar.
Bir yıl yeni olmuştu ki geldi bir tosuncuk.
Kendisi baba, dede, nene torun sahibi olmuştu.
Evdeki herkes mutluluktan uçuyordu.
Adını Muhamed Mehti koydular.
Bu havayla araya zaman koymadan ikinciyi yaptılar.
Bu sefer nur topu gibi bir kız olmuştu.
Adını Nur koydular.
Hem Nur gibi güzel hem eve nur gelir diye.
Dede esnaf emeklisi, anne ev hanımı.
Hanımı da ev kızı olan aşkıydı.
Zaten çalışan bayan istemiyordu.
Hatta bir seferinde konuşmuşlardı.
"Evlenirsek evinin hanımı olacaksın" diye.
"Ben çalışır size bakarım."
"Birde arabamızı alırız..."
Güzel karısı, ilk ve son aşkı...
"Önce bir iş lazım Alim."
Her seferinde: "O kolay." diyordu..
Bir iki iş girişimi oldu ama nafile.
Tam oldu diyecekken ya yerini başkası alıyor ya "Sen git biz seni çağırırız." diyerek avutuluyordu.
Bekle, bekle iş yok.
İki çocuk, hem de bebe.
Hem de tam masraflı zaman.
Dedenin aydan aya bağkurdan aldığı tek maaş...
O bez, bu mama, üst baş...
Of aman!
Bu neydi ya?
Sevinç ve neşe gitmişti.
En fazla ayda bir gün, iki gün sürüyordu bu neşe.
O da ay başlarında dedenin maaşında.
Ne dedenin ne nenenin ne sevdiceğinin duaları bir fayda etmiyordu.
Arada bir, "Baba bende bir dükkan açsam.." Baba: "Aman ha oğlum sakın ha!"
Bebeler büyüyor, masraf büyüyor.
Umutlar küçülüyordu.
Her güne "Allahın izniyle inşallah.."
duasıyla başlıyordu.
Nihayet dua kabul oldu.
İşe başladı.
Yıllarca hep umutla ana, baba ailecek.
Oy verdiği partinin belediye başkanı işe almıştı. Sözleşmeli.
Asgari ücretli.
Olsun bunada şükür...
Sevinç büyük.
Ayakları yere değmiyordu.
Herkesten önce o işe gidiyordu.
Bir, üç, beş... Günlerin nasıl geçtiğini unutmuştu.
Yarın ilk maaş günüydü.
Sevdiceğine sıkı sıkı sarıldı.
Öptü, sevdi, okşadı..
Kendilerince kutladılar.
Üçüncüyüde yapalım dediyse de aşkı, "Dur bi hele." dedi.
Uyudu.
Bankamatiğin tuşlarına bir vuruşu vardı, görmeğe değer.
İlk defa bu kadar parayı bir seferde tek başına alıyordu.
Maaşı aldı.
Koştu markete .
İhtiyaçlar birikmişti.
Baba olduğunu daha yeni anlamıştı.
O, bu derken sepet doldu.
Kasaya geldi.
On,
Yüz,
Bin,
İki bin...
Elini cebine attı.
Büyük bir gurur ve öz güvenle:
"Burdan al.".
Kasiyer:
"Bu yetmez ki.".
"Yapma ya!"
"Evet."
Döndü başa.
Onu çıkar, bunu koy.
Böl, çarp, çıkar, topla...
Üç çocuk...
Ama asgari ücret.
Ama pik yapmak...
Yahu büyüdük hani...
Televizyonda haberler gözü takıldı.
Kulağı duydu.
Bu ülkenin zengini, fakiri şükredecek rabbime..
Biz dünyanın en yüksek asgari ücretini veren bir ülkeyiz.
Tersini söyleyenler hesap yapmasını bilmeyen cahillerdir.
Fitnedir.
Vatan hainidir.
Münafıktır.
Allah kimseyi doğru yoldan ayırmasın inşallah.
Herkes en az üç çocuk...
Ali bir kendine baktı bir televizyona.
Bir Muhamed Mehti,
Bir Nur geldi.
Bir sevdiceği aşkı...
Bir maaş...
Sözleşmeli, asgari ücretli...
Bir sandık, bir oy...
Dün, bugün...