Dünyanın merkezi insan, onun da merkezi sevgidir. İçinden sevgiyi boşalttığınız kişi cansız varlıktan farksız olur. İnsanlar, gönüllerinin ve çevrelerinin aydınlanması için sevgi üretmelidirler. Sevgi enerjisini yine kendisinden alan bir ışıktır. Hiç sönmeyen bir nurdur.
Çağlar boyu insanlar birbirleriyle tek tek ya da topluca mücadele ederler. Birileri birini öldürür ya da kendi ölür. Öte yandan kişiler kendi hayatını veya başkasının hayatını anlamsızlaştırır. Her iki durumda sevgisizliğin eseridir.
Öykülerde, çoğunlukla zenginler ile yoksulların karşılıklı uğraşlarını okuruz. Para, makam, mal-mülk sahibi olma hırsı insanları yer, bitirir.
Daha, daha, çok daha…
Malınızın, mülkünüzün çoğaldığını gördükçe, az olduğunu fark edersiniz. Ne kadar az malınızın, paranızın olduğunu düşünürsünüz. Hırsla arttırmak için yeni uğraşlara girersiniz.
Bu saydıklarıma sahip olamayanlar kendilerini yoksul sayarlar. Hâlbuki en kötü yoksulluk, sevgi eksikliğidir. Sevgisizlik…
Sevememek, sevmeyi bilememek insanların en büyük hastalığı. Çaresi de yine kendisinde saklı bir dert.
Sevgisizlik, insan ömrünü kısaltan en önemli unsurdur. Huzura ve mutluluğa kavuşma, sevmeyi öğrenme ile olur.
İnsanlara, insan sevmenin sırrını öğretmek eğitimin temel hedefi olmalı. Bu sırra ulaşanlar yaşamın tüm zenginliklerini yakalamış olur.
Sevgiyle bakan gönülden ve gözden yine sevgi yansır. Karşılığı sevgi olarak dönen bu alış verişte herkes mutludur. Sevgi değirmeninde öğütülmüş bir hayat, özlediğimiz hayattır.
Sevginin kendi dışımızdaki tüm canlı ve cansızlar ile paylaşıldıkça azalmadığının, arttığının bilincine varmalıyız. Kurdu, kuşu, dağı, taşı, insanı sevmek; huzura, mutluluğa ulaşmanın kısa yolu.
Sevgi ile bakmak, sevgi ile görmek, sevgi ile duymak, sevgi ile dokunmak, sevgi ile tatmak yaşamın en büyük zenginliği…
Yunus Emre’nin şu sözleri her şeyi özetliyor:
Biz gelmedik davi için
Benim işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldik
Bu zenginlikleri hmeniz temennisiyle…