Ekonomik ve sosyal ilişkiler ağı ile bir bütünlük oluşturan toplumlar gelişme süreçlerinde bazen kendi iç yapılarından, bazen için de bulundukları dış ekonomik sosyal yapıların etkisinden kaynaklanan çevresel etkilerden etkilenerek bir gelişme içine girerler.

Etkileşimin niteliğine göre de bazen ekonomik etkileşim ve ya ilişkiler, bazen de siyasi ve sosyal etki ve iletişimden kaynaklı gelişmeler birinci derecede etkili olur.

Toplumların gelişme süreçlerinde her ne kadar ekonomik (yani maddi)ilişkilerden kaynaklı olaylar, ilişkiler belirleyici oluyor ise de toplumların ekonomik, sosyal ve bundan kaynaklı siyasal durumlarına göre bazen sadece siyasi gelişmeler ekonomik ve sosyal ilişkileri etkileyip onlara yön verebiliyor.

Son yıllarda özellikle İslam coğrafyasında ki bazen bireysel olarak ortaya çıkan, bazen toplumsal olarak kendi içinde, bazen de (şu anda olduğu gibi) Devletlerarası bir boyutta kendini gösteren küçüklü, büyüklü çatışmaların temelinde yatan asıl neden aslında bu toplumların içinde bulundukları koşullardan kaynaklanan ekonomik be sosyal çözülmenin, değişimin siyasi yapıları üzerindeki etkilerin bir sonucudur.

Yoksa.

Bazı siyasi yorumcuların kalıplaşmış bir şekilde her zaman dile getirdikleri gibi bu savaş ve çatışmalar öyle zannedildiği gibi emperyalistler arası bir pazar ve paylaşım savaşı değildir.

Günümüzde tereddütsüz bütün gelişmiş kapitalist, emperyalist ülkelerin tamamı zaten ekonomik olarak bütün pazarları kendi aralarında iş birliği içinde kontrol ediyorlar. Hatta bu birliktelik söz konusu pazar durumunda olan ülke ve toplumlarda bir işbirlikçi (ortak)’lık temelinde içselleştirilerek o ülke ve toplumun bir iç sorununa bile dönüştürülmüş.

Bugün savaş ve çatışmalara sahne olan ya da bunda bir şekilde doğrudan etkilenen ve ya etki eden İslam ülkelerinin uluslararası bir niteliğe kavuşmuş olan büyük sermaye kuruluşları bu emperyalist ülkeler dediğimiz ülkelerin sermaye kuruluşlarına belli oranlarda ortaklar. Yani savaş ve çatışma senaryolarını bu emperyalist ülkelerle birlikte hazırlayıp uyguluyorlar. Suudi Arabistan bunların ilk akla geleni.

Savaş ve çatışmalara sahne olan İslam coğrafyasında asıl sorun ekonomik olarak yaratılan kapitalist üretim biçimi ve onun yansıması olan değerler (yani kültür)ile geçmiş feodal toplumdan kalan ve toplum içerisindeki etkisi hala güçlü olan dini temelli sosyal ve kültürel ilişkiler ağının o ülke ve toplumları yöneten iktidar çevrelerini büyük oranda etki altına alması ve yönlendirmesidir.

Hele günümüzde bu kapitalist pazar ilişki ve sistemi birde liberal nitelikte(özel mülkiyete dayalı serbest piyasa modeli)ise bunun etkisi çok daha ağır ve acımasız olur. Oluyor da.

Bu ülkelere bakıp incelediğimizde acaba hangisi uluslararası sermaye kuruluşlarının pazarı değil. Hangisinin kendisine ait yerli ve milli bir ekonomisi ve pazarı var. Hangisi siyasi kararlarını kendi iç dinamiklerine demokratik bir şekilde danışarak alıp uygulayabiliyor. Kaldı ki bu toplumların iç dinamikleri hala feodal kültürün en büyük örgütlü temsilcileri olan din ve her alanda dini kendi tekellerine alarak toplum ve dolayısı ile siyaseti kontrol altında tutmaya çalışan aşiretlerdir

Aşiret yapılanması ile sermayeye yön vermeye çalışmak ya da sermayeyi kontrol etmek sermayenin doğasına aykırıdır.

ABD Irak'a müdahale ettiğinde zannedildiği gibi Irak pazarını ele geçirmek değildi. O pazar zaten ellerindeydi. Kırmak istediği serbest piyasada pazarına ikide bir müdahale eden Saddam Hüseyin'in bu feodal zihniyetli pazar ve fiyat tayin etmeye çalıştığı iradesi idi.

Aslında bu konuda en büyük sorumluluk hala Kapitalist özel mülkiyet modelini benimseyerek bu modeli İslam kültür ve ilişkilerinin ağırlıkta olduğu, dinin hala siyaset ve iktidar eliyle bir araç gibi kullanmaya çalışarak o toplumları yöneten iktidarların. Ve tabii ki bu uygulamaya dışarıdan, toplum içinde yer alarak bu sistemin devamını ve doğruluğunu savunarak bir anlamda iktidarı dışarıdan destekleyen aydın geçinen din yorumcularındadır.

Tabi tablo bu olunca herkes kendi çıkarlarına uygun şekilde siyasi ortamı belirlemeye çalışıyor.