Eleştiriyi genellikle olumsuz bir durum olarak algılarız. Kişiliğimize yönetilmiş bir saldırı olarak görürüz. Oysa eleştiriyi Çalışma Stratejisti Kathleen Caldwel, bir yol haritası olarak belirtiyor. Caldwell “Eleştiri ya da geri bildirim, kendimizi görebilmek için oldukça önemli bir araç çünkü hepimizin profesyonel ve sosyal alanlarda kör noktaları var.” der.

Nasıl ayna kendi görüntümüzü bize gösteriyorsa eleştiri de diğer insanlar ve toplum nezdinde nasıl göründüğümüzü gösterir.
Aynaya bakıp nasıl kılık kıyafetimizi düzeltiyorsak bize yönetilen eleştiri karşısında olumsuz duyguya kapılıp savunma mekanizması geliştireceğimize; bir an geriye çekilip, geri bildirim haklı da olabilir diye kendimize eleştirel gözle bakabilirsek, kişisel gelişimimize katkıda bulunuruz.
Eleştirilmekten değil, eleştirilmemekten korkmamız lazım. Çünkü eleştiri, aldığımız kararların, söylediğimiz sözlerin ve eylemlerimizin bize diğer insanlar tarafından geri bildirimleridir. Bizim nasıl anlaşıldığımız hakkında bize bilgi verir. Biz de davranışlarımızı sorgulama, kararlarımızı bir kez daha gözden geçirme imkânına sahip oluruz.
**
Elbette her eleştiri haklı olmayabilir.
Bazı eleştiri sizi yukarıya taşımak için yapılır.
Bazı eleştiri sizi aşağıya çekmek için de yapılabilir. Önemli olan eleştiriye açık olup, yapılan eleştiriyi sağduyu ile değerlendirmek, olumlu eleştirilerden kendinize bir yol haritası oluşturmaktır.
**
Makam ve güç sahibi iseniz, etrafınız yalakadan, dalkavuktan geçilmez. O makam ve gücünüzden çıkar devşirmek isteyenler, size methiyeler düzer…
En büyük sensin, büyük adamsın derler, egonuzu şişirerek, adama gaz verirler… Senin de ayakların yerden kesilir, bulutların üzerinde uçtuğunu sanırsın. Adeta gözün kapalı yürürsün, yolundaki ne çukuru ne de yolun sonundaki uçurumu görürsün. Yolun bozuk olduğunu çukura düştüğünde, yolun sonu olduğunu uçuruma yuvarlandığında anlarsın.
**
Eskiden her saraya bir soytarı gerekliydi çünkü kralı eleştirmek kimsenin haddi değildi. Bu nedenle krallar sarayda bir soytarı bulundurdu. Soytarı deyip geçmeyin, şiirden, müzikten, tiyatrodan, yer ve gök bilimden anlar hatta birçoğu felsefe yapardı. Soytarının kralı eğlendirip keyiflendirmek gibi bir görevi olmasının yanında, soytarı kralın gittiği her yere gider, asla yanında ayrılmazdı. Hatta yatak odasına girebilirdi. Düzenle-kaos arasında bir çizgide görev yapardı.
Çünkü en önemli görevi kimsenin yüzüne karşı konuşamayacağı kişiye (kral, derebey, hükümdar vs) sürekli doğruyu söylemekti. Etrafı yalakayla çevrili krallar, kendilerine doğruyu söyleyebilsin diye etrafında bir soytarıyı mutlaka tutardı. Soytarının becerisi; krala, rahatsız edici gerçeği mizahi bir tarzda kralı rencide etmeden, küçük düşürmeden söyleyebilmekti.
Örneğin bütün gece sabaha kadar içip, akşama kadar sızması nedeniyle birçok devlet işini aksatan II. Chrarles’ın soytarısı bir sabah kral daha yeni uyumaya hazırlanırken odasına girmiş ve onu uyutmamıştı. “Peki, tamam, duyayım hatamı, söyle!” diyen krala, “Bütün ülkenin diline düşen hatanızı burada söyleyerek başımı derde sokacak değilim!” diyerek zekice cevap verir.
Yani soytarı, kimsenin söylemeye cesaret edemeyeceği gerçeği dile getirirdi. Bir anlamda kralın kararlarını yeniden gözden geçirmesini, hatasını düzeltmesini sağlardı…
**
Önemli makam ve mevkide bulunup da eleştiriden hoşlanmıyorsanız, eleştiriyi kişiliğinize ait bir saldırı olarak görüyorsanız, yanınızda bir soytarı bulundurmak hem sizin hem de toplumun yararınadır. Çünkü aldığınız kararlar, sadece sizi değil bizi de etkiliyor…