Imam Zeynel Abidin’in Gözyaşları
Baran’ı büyük annesi çağırdı. Koşarak geldi sarıldı büyük annesine.
"Ninesi kurban olsun, bu güzel oğlana” dedi Hatice Nine. Sonra elindeki kovayı ona uzattı.
"Yavrum içecek suyum kalmadı. Koşarak İmam Zeynel Abidin Çeşmesi’nden şunu doldurup getirir misin?”
Baran onun gözlerine dikti gözlerini. Gönülsüz ellerini kovaya uzattı. Konuşacak oldu. Onun söyleyeceklerini anladı yaşlı kadın.
"Yavrum biliyorum su taşımak kolay değildir. Ama bu şehrin sularında kireç akıyor. Pas akıyor. Zıkkım hayvan tezeği gibi kokuyor ” dedi.
Baran kolları denge sağlasın diye öbür kovayı da kaptı. Çıktı dışarı. Su almaya giden yalnız kendisi değildi.
Kentin suları gerçekten çok klorluydu. Eskimiş demir borular paslanmıştı. Her sabah suların musluğunu açtığında ilk iki, üç dakika pas akıyordu. Mahalleli yemek ve çay yapmak için yakınlarında bulunan eski den Halep yolu olarak anılan patika yolun üstündeki çeşmeden su getiriyorlardı. Yaşlılar bu karşı tepenin eteğinde akan suyun kutsal ve birçok derde şifa olduğunu söylüyorlar. Gerçekten bu su ile demlenen çayın tadı ve rengi çok güzel oluyordu. Yemeklerin lezzeti de kentin boru şebekelerinden akan sularla yapılan yemeklerden daha güzeldi.
Yöre halkı arasında yaygın olan bir rivayete göre İmam Zeynel Abidin bir gün oradan geçerken iki küçük kız çocuğunun susuzlukta dudaklarının çatladığını ve yürüyemediklerine rastlar. Çocukların annesi de bitkindir. Yavrularını taşıyacak gücü kalmamıştır. İmam Zeynel Abidin yanlarına varır; diz çöker. Önce çocukların saçlarını okşar. Sonra ellerini açar ve başını kaldırır; gökyüzüne diker gözlerini; Tanrıya seslenir :
"Ya Rabbim; bu çaresiz kullun Zeynel Abidin sana sığındı. Bu günahsız yavrularına bak. Bunlara ve bunlardan gelecek nesille bur avuç su ver” der.
Gözlerinden damlalar bir tespih tanesi gibi yere dökülür. O an gök gürler; yer sallanır ve gözyaşlarının döküldüğü yerden bir su fışkırır. Çocuklar ile anneleri ellerini; yüzlerini yıkarlar. Bu sudan kana kana içerler. Kendilerine geldiklerinde çoktan İmam Zeynel Abidin oradan uzaklaşmıştır. Onun izine bir daha rastlamazlar.
Baran bu söylentiyi yüzlerce kez büyük annesinde dinlemişti. Ona getirdiği her suyun ardında büyük annesi onu göksüne basıp ”İmam Zeynel Abidin hep yanında olsun; yardımcın olsu”dediğini anımsadı.
Baran mahalleli diğer çocuklarla birlikte ellerinde ki boş kovalarla havada daireler çizerek; şarkılar söyleyerek; biri öbürünü kovalayarak çeşmeye vardılar. Ellerini yüzlerini yıkadılar; avuç; avuç su içtiler ve kovalarını doldurdular. Dağlara bakarak içlerine temiz kır çiçeklerinin yele verdiği kokudan çektiler. Elif çeşmenin yukarısında çalılıklar arasında açan Leylakları ve papatyaları gördü; gidip onlardan bir deste topladı. Dönüyordu ki çalılıkların iki yanında bir tespih tanesi gibi dizilmiş Kurbağaların kayalıklara doğru gittiğini gördü. Hayatında böyle bir şey ne duymuştu; ne de görmüştü. Hemen bağırdı:
"Ey çocuklar; ey arkadaşlar gelin" Gelin; bakın burada ne göreceksiniz? Rengârenk binlerce kurbağa tespih taneleri gibi dizilmişler.”
Çocuklar ellerindeki su kovalarını orada bıraktılar; onun yanına gittiler. Hepsi bir ağızdan „Bah; bah; bunlar da ne; böyle renk; renk kurbağa mı varmış?” diye bağırdılar. Osman ayaklarıyla birkaç tanesini tekmeledi. Ayşe ve Elif hemen ona bağırdılar.
Elif Osman’ın yanına vardı; iki yakasından tutu ve onu salladı.
”Ulan; eşek herif; bilmiyor musun bunlarda senin gibi canlı? Bir daha bunlara zarar vermeye kalkarsan; bende senin kafanı ezerim“ dedi.
Ayşe eline aldığı bir küçük Kurbağayı okşarken Osman’a kızgın; kızgın baktı. „; canlı düşmanı. İnsan bunlara kıyar mı? Bunların; kime zararı var?’ dedi.
Osman dikleşti. „Babanızın malına mı zarar veriyorum? Size ne oluyor?” dedi.
O cümlenin ardından Osman tekrar bir kurbağaya bastı. Elif yerinden fırladı ‘ Ulan hayvan; ben sana onlara zarar vermeyeceksin demedim mi?’ dedi ve saldırdı Osman’a.
Ali ikisinin arasına girdi.
Haydi; arkadaşlar; bırakın dalaşmayı; evdekiler su bekliyor. Şimdi hepimiz birlikte evdekilerden azar işiteceğiz” dedi.
Ardından güçlü kollarını Osman’ın omzlarına doladı; onu hem Elif’ten; hem de kurbağalardan uzaklaştırarak çeşmeye sürüklercesine götürdü.
“Osman içini çekti. Ali’nin güçlü kolları arasında yere bakarak yürürken sitem edercesine konuştu. „Ali ağabey; bilmiyorum neden sen hep bu Elif’i koruyorsun?”
„Osman; bırak öyle gereksiz sitemleri. Elif düşündüğünü söyleyen mert bir kız. Canlıları sever; kuşu da; kurbağayı da; karıncayı da korur. Geçenlerde kardeşi bir yılan öldürdü diye ona neler yaptığını sen biliyorsun.
O doğanın yarattığı her canlının korunmasını savunuyor. O da bunu neden yaptığını bilmiyor. Ama içinde canlıları sevmek ve korumak geliyor. Haklı. Bizim nasıl bir canımız varsa hayvanlarında var. Onların da yaşama hakkı var.” diye yanıtladı Ali.
Baran; bütün olanlara sesiz kaldı. Birkaç yüz metre kurbağalarla birlikte kayalıklara doğru yürüdü. Elif elinde ki çiçekleri okşadı; sonra Baran’a seslendi.
"Baran; dön haydi" Hatice Nine seni bekliyordur” dedi.
Baran; onun yanına geldiğinde çiçekleri ikiye böldü.
“Bunları Hatice Nineye ver" O çiçekleri çok sever” dedi.
Baran bir eliyle çiçekleri tuttu ; öbür eliyle gömleğinin peşine yerleştirdiği iki ayrı renkte ki kurbağaları tuttu.
Çeşmeye vardıklarında kurbağaları kovada ki suyun içine bıraktı.
"Bunların yaşam dünyası sudur” diye mırıldandı Elif.
Baran; ellerindeki çiçekleri taç haline getirdi; Elif’in başına koydu. Sonra onun elinde ki çiçekleri aldı; taç olacak biçimde ördü kendi başına koydu.
"Ben eve varınca da Kentimizin küçük kraliçesi Elif; bu çiçekli tacı Hatice Hatuna yolladı; derim ve onun başına korum” dedi.
İkisi de göz göze bakarak gülümsediler. Kovalarını alıp mehleye varıncaya kadar bir tek kelime söylemeden yana yana yürüdüler.
Baran eve varınca elinde ki kovaları bıraktı. Elif’in verdiği çiçeklerden yaptığı tacı Ninesinin başına koydu.
"Bu çiçekleri Elif topladı ve sana yolladı.” dedi.
Hatice Nine onları alıp baktı; kokladı; duygulandı gözleri dolu dolu oldu.
"Bu kız tıpkı benim çocukluğumun bir kopyası sanki” diye mırıldandı.
Sonra Baran’ı çekti; göğsüne bastırdı ve yanaklarından öptü.
Yorumlar
Trend Haberler

Malatya'da bu haber mangalcıları üzecek

Malatya’da son tarih 30 Haziran!

Malatya için netleşti: Son tarih temmuz!

YMS'nin eski başkanı Gevrek: "Takımı Süper Lig'e çıkarırım"

Bakan’dan Malatya’ya Büyük Destek: 150 Bin TL Kredi ve İndirimler

Yine Sallandık! 21 Mayıs 2025'te Adıyaman ve Malatya'da Peş Peşe Depremler