Cehalet; doğruya, ilmin gerçeklerine kör bakmak; yalana, yanlışa ve inkâra hizmettir. Peki, cahil? Cahil, ilmin verilerine aykırı davranan; yalana, yanlışa ve inkâra sapandır. Cehalete hizmet eden cahili, okuma yazması olmayan kişi ile karıştırmamak gerekir. Kişinin okuma yazması olmayabilir. Bu, onun giderilebilir bir eksiğidir. O nedenle salt okuma yazması olmayana “cahil” demek yanlıştır.

Örgütlü cehalete gelince ben bu sözü, bu konuda bir de bir kitap yazan Prof. Dr. Ramazan Demir’den duymuştum. Cehaletin örgütlenmesi; ilme karşı kin ile büyümüş, bilgisizliğini hırsı ile gizlemiş, madde ile donanımlı kişilerin güç birliği yaparak örgütlenmesidir. Örgütlü cehaletin, devletin başına musallat olması şüphesiz ki o devlet, o ülke ve o ülkede yaşayanlar için en büyük tehlike, yıkım ve felâkettir. Örgütlü cehalet, kapılandı mı bir ülkenin başına artık onu kolay kolay söküp atamazsınız. Böyle durumlarda başta yalan olmak üzere her türlü hileyi, riyayı, sahtekârlığı, cambazlığı, düzenbazlığı; korkuyu, şiddeti ve zulmü varlığını devam ettirmek için kullanır.
Örgütlü cehaletin en büyük korkusu ilmi gerçekler ile ilmi gerçeklere insanı götürecek olan okuma ve kitaptır. O nedenledir ki örgütlü cehalet, okuma ve kitap düşmanıdır. Örgütlü cehaletin, serpilip gelişmesi, cahillerin çokluğuna, biat, itaat ve inanmışlığına, bağlıdır. O nedenle örgütlü cehalet, öncelikle ve özellikle okumaya, bilime, okula, eğitime, kültüre ve sanata savaş açar. Okulları etkinsizleştirir, okumaya öğrenmeye giden yollara setler örer, devlete ait yayınevlerini kapatır; sanat ve kültür faaliyetlerine kısıtlamalar getirir.
Allah’ın insanoğluna bahşettiği en büyük nimet olan akılla düşünen; aklın aydınlığında soran, sorgulayan kişiler, cehaletin bu hastalıklı yüzünü çok iyi bildikleri için onu insanlığın en büyük düşmanı olarak görmüşler ve ona karşı savaş açmışlardır. “Tek iyilik bilgi, tek kötülük cehalettir!”, diyen Sokrates’ten günümüze derdi insanı insanca yaşatmak olan her düşünür, verdiği öğütlerle cehaletin çirkin yüzünü ortaya koymuş; cehalet çukurunun ne denli karanlık, dipsiz, boğucu, korkunç ve zalim olduğunu işaret etmiştir. Konficyüs; “Cehalet, aklın gecesidir; ama aysız ve yıldızsız bir gece” diye tanımladığı cehaletten kurtulmak için “Güneşi görmek istiyorsan gölgeden çık”, diyerek insanlığa yol göstermiştir. Albert Camus; “Dünyada her türlü kötülük, hemen her zaman cehaletten gelir”, demiş ve insanı, cehalete karşı uyarmıştır. Shakespeare; “Cehalet, Allah’ın laneti olduğuna göre; bilgi, göklere ulaştırabileceğimiz kanatlardır.”, sözleri ile bilginin ve bilimin insan hayatındaki önemini vurgulamıştır. “Cehalet masumiyet değil, bir günahtır!”, diyen Robert Browning, “Zalimlerin çarkı, cahillerin çalışmayan kafalarıyla döner!”,diyen Victor Hugo’dan tutun da “Eylem halindeki cehaletten, daha korkunç bir şey olamaz.”,diyen, Goethe’ye kadar hemen her düşünür, cehaletin korkunç yüzünün iyi teşhis edilmesini istemiştir. “Oturma cahil ile sözü can incitir” diyen Sadi Şirazi, “Cehalet yenilmesi gereken en büyük düşmandır.”, diyen Atatürk; insanlığa ruhen ve bedenen musallat olan; insanı karanlığa çeken cehaletle savaşılması gereğine işaret etmişlerdir.
İslam dini, cehaletle savaşı adeta emretmektedir. Kuran-ı Kerim’in “Oku, yaradan Rabbinin adı ile oku! Kalemle (yazmayı) öğreten, insana bilmediğini bildiren Rabbin sonsuz kerem sahibidir.”, sözleri ile başlaması, bilgisizliğin ve cehaletin ne kadar büyük ne denli tehlikeli olduğuna işaret etmektedir. Kuran’ın 24 ayrı ayetinde cehaletin fenalığı, cahillerin nelere sebep olabilecekleri, insana ve insanlığa verebileceği zararlar üzerinde durulmuştur.
Şu bir gerçek ki bilimde; doğruluk, hakikat, güven ve huzur; cehalette irtica, inkâr, bağnazlık, yalan, riya, sahtekârlık, kin; öfke, şiddet, azgınlık, saldırganlık ve zulüm vardır. Bugün, İslam toplumlarında; “Allahu Ekber!” diyerek dindaşına öldürmenin altında yatan canavar, cehalettir. Bugün; Batı toplumlarının insana verdiği değer, bizim de içerisinde olduğumuz Doğu toplumlarından daha yüksekse, şehirleri daha yaşanılır ve temizse, insanları emniyet içerisinde yaşıyor ve huzurluysa, insanlarının sorumluluk duygularının daha gelişmişse bütün bunların temelinde ilme ve bilgiye verdikleri önem yatmaktadır.
Okumayı, ilmi ve bilgiyi aydınlığa açılan kapı olarak gören İslamiyet’i kendi çıkarlarına alet eden din tacirleriyle, hurafelerle insanları uyutan ve sömüren örgütlü cehaletle, onu çıkarları için destekleyen ruhsuzlarla mücadele edilmediği sürece bu devran böyle devam edecektir.