Bu yazımı 02.10.2008 tarihinde yazmış olmama rağmen, güncel nitelik taşıdığı için bir kez daha paylaşıyorum.
Birileri bireysel ve toplumsal hassasiyetler üzerinden siyaset yapmayı kendisine yol olarak edinir.
Ortaya koyduğu bir proje, ayakları yere basan öneriler, aklıselimle izah edilecek bir duruşları olmaz. Ve başka birileri de buradan malzeme çıkarıp, bekleyişe geçer. Günü gelince kullanacağı veriler toplamıştır.
Bu izah, tavır belirleme heyecanı çeken insanlara yönelik bir ürkütme girişimi değildir. Bu, aklıselim siyasete ve aklıselim duygusallığa çağrıdır.
Kullanılamayacak, aldatılması kolay olmayacak duyguları besleme, geliştirme, yem olmama çağrısıdır.
Bizim aklıselim olarak ortaya koyacağımız bir cümlemiz var ki; zannımca oldukça önemlidir. “Satın alınacak rüyalarla büyüme” ifadesidir bu…
Maalesef kimi insanlar, aklıselimden uzak bir duygusallık çağırısıyla, satın alınabilecek rüyalara, kurgulara zemin hazırladıklarının farkına dahi varmıyorlar. Bu nedenle üzerinde durmak gerekiyor; duygusallık olacaksa da, aklıselim duygusallık olmalı.
Bu reel bir bakış açısı olacaktır. Kolay aldatılamayan insanların yetişmesine vesile olacaktır. Rüyaları satın alınamayacak gençlerin yetişmesine zemin hazırlayacaktır.
Siyasi duruşta, sosyal duruşta, kitle psikolojisinin olumsuzluklarını giderebilmek için, bence “satın alınacak rüyalarla büyüme” ifadesinin içi doldurulmalıdır.
Aklıselim duygusallık önemli bir reflekstir. Bu refleks geliştirilirse birileri çıkıp iki cümleyle kimseyi aldatamaz. Birileri çıkıp mesela siyasi arenada, milletimizin saf duygusallığını kullanarak hesap yapamaz. Veya birileri dini kullanarak bir yerlere varmak istiyorsa, en azından buna nail olmakta zorlanır.
Toplum olarak aklıselim duygusallığı, hayatımızda bir yerlere oturtabilirsek, bunun akabinde ikince adım rahatlıkla gelir. İkinci adım kullanılmaktan kurtulup, toplumsal iyileşmeye dair söz söyleyebilme adımıdır.
“Seni aldatmaya gelen sende dirilsin” veya “seni aldatmaya gelen, bunun zor olduğunu görsün” diyebiliriz buna…
Gerek her birimizin yaşadığı şehirlerde, gerek ülke genelinde ve gerekse bütün dünyada duygularımızı alt üst eden olaylar yaşanırken… Her bir cümlesini sanki bir alev topundan kurmuş gibi konuşurken birileri… Ve acımızı, hayallerimizi, duygularımızı kendince bir projeye tebdil etmek isteyenlerin varlığı ortadayken… Bütün bunlar varken, toplumsal duruşumuzdaki duygu atmosferi, başkalarının değil bizim kontrol edeceğimiz bir duygu atmosferi olmalıdır.
Gençlerin enerjisi oldukça dinamiktir, yalnızca enerjileri değil, duyguları da dinamiktir. Cümleleri vurucu olabilmektedir. Tecrübe ve bilgi ile beslenmeyen cümleler kurabilmektedirler. Tabi bu manzarayı takip eden birileri, bu enerjiyi kendi kafasındaki projeyi beslemek için fırsat kollayacaktır. Bir tehlike daha, sürekli duyguları kullanılmış gençler, tepkisiz, sinmiş bir hal ile hayattan kopacaktır.
Bu nedenle yani gençlerin enerjisini kendi projelerine kaynak yapmak isteyecek, art niyetli projeciler yüzünden ve aynı zamanda yarınlarımızın daha emin ellere teslimi açısından, gençlerin aklıselim duygusallığa doğru meylinin oluşturulması gerekir.
Hani her birimizin, ileriye dönük, açık bir ufku oluşmalıdır. Belki bir Martin LutferKing gibi konuşabilmeliyiz; “Bir rüyam var” diye başlayacağımız, duygu dolu ama aklıselim ile örülü cümlelerle dolu…
Her bir insan “bütün insanlığın mutluluğunu hesap eden” cümlelerle doldurulmuş, “benim bir rüyam var” makalesi yazabilmeli.
Özelde İslâm dünyası ve genelde bütün dünya için, özellikle Müslüman dinamizmi oluşturmak, bu dinamizmi vahiy, bilgi ekseninde ve aklıselim duygusallıkla enerjik kılmak, her birimizin mesuliyeti olmalı…
Bizim projelerimiz olmalı… Belki “benim bir rüyam var” duygu atmosferi içinde söylenecek cümlelerle anlatılacak projeler… Lakin hiçbir projemizi “satın alınabilecek rüyaların” tehlikesi altına almamalıyız.
Bizim projelerimiz olmalı… Kısa vadeli, zafer ve yenilgi basitliğindeki, kazanmak ve kaybetmek sonuçlarıyla ele alınmayan projeler olmalı bunlar. Uzun vadeli, adımları sağlam…
Bizim projelerimiz olmalı… Ve sokakta yürürken, evlerimizdeki sohbetlerde, işyerlerimizdeki hayallerde, okullarda bu projelere yer ayrılmalı…
Önce boş sözleri bir kenara atarak işe başlamalıyız.
Boş işleri kendimizden uzaklaştırarak işe başlamalıyız. Ve yaratıcımızın bizden istediği Müslüman duyarlılığını ortaya koyarak işe başlamalıyız.
Projelerimizi hayal ederken, bizden başkalarının da bu topraklarda, bu ülkede, şu dünyada yaşadığını unutmadan geliştirmeliyiz. Yani projelerimizde, bütün insanlara yer olmalı. Ama projelerimizde güdülebilecek duygular olmamalı veya güdülebilecek duygular hiçbir projemizde belirleyici veya muharrik güç olmamalı…