Duygu ve düşüncelerin, kelimeler yardımıyla sanatsal ölçü içerisinde, belirli bir biçimle, okuyucuya sunulmasını bendeniz şiir olarak değerlendiriyorum.

Şairin kişisel duygularını yansıtan tamamen öznel bir ürün, gönüllerde çağlayan sevgi ırmağıdır şiir.

Milletimizin evlatları, anaları tarafından kundağa sarıldıklarında dinledikleri ninnilerle ilk şiir eğitimini alırlar. Bu nedenle Anadolu’nun yanık bağırlı evlatlarının tümü şairdir. Bizim sözlü halk kültürü ürünlerimiz ve masallarımız bile şiirsel bir anlatım içerir.

Dostlar! Ne yazık ki dünya çok değişti. Artık her şey para, pul ve her şey çıkar üstüne kurulu. Kimse duygularıyla baş başa kalamıyor.

Maalesef ne eski aşklardan, ne de eski sevdalardan eser var... Kimse kumrulardan söz edemiyor. Çünkü ‘kumrular gibi‘ deyimini hak eden çiftler kayboldu günümüzün yaşam koşullarında… Aynı zamanda yârin kokusunu sevgiliye götüren ‘seher yeli‘ de yok oldu, esmiyor artık.

Hani sıladan selam getiren ‘telli turna‘ nerede? Hani sevdası için çöllere düşen Mecnun? Mecnun da yok, Leyla da… Hani aşkı için dağları delen Ferhat? Ferhat da yok, Şirin de… Hani tutuşup yanan Kerem? Kerem de yok, Aslı da…

Ne yazık ki günümüzde böyle temiz duygularla yaşanan aşklara rastlayamıyoruz. Ancak bu sevdalara özlem duymadığımızı da söyleyemeyiz.

Bu duyguların bende yoğunlaştığı dönemlerde htiklerimi, düşündüklerimi kelimelerle anlatmaya çalışırım. Bazen de geçmişten gelen yürek sızılarımı kaleme alırım. Bunlar bana ait olan ve o andaki duygularımın yansımasıdır. Bir süre sonra yeniden okuduğumda kelimelerin duygularımı ifade etmediğini düşünür; duygu yoğunluğunu kelimelerle aktarmada yetersiz kaldığımı fark ederim.

Kelimeler mi yetersizdi, yoksa ben mi anlatmada yetersiz kaldım bilemem. Kendime bu soruyu sorduğum, ikilem yaşadığım anlar çok olmuştur. Bu durum, insanın evreni kavramasında ne kadar aciz olduğunun göstergesidir sanırım.