İnsanoğlu gördüğü, duyduğu olayları ve onun derinliklerini merak eder. Bu merak normal hayatını sürdüren insanlarda kısa sürebilir. Ancak hayatı ve kâinatı daha fazla merak eden insan, nedenleriyle niçinleriyle olayların perde arkasına doğru yolculuğa çıkar. Bu yolculuk onu, duyduklarını ve düşündüklerini yazmaya yönlendirir. Yazarın yola çıkış noktası burasıdır. Hele de öykü ve romanlar, yaşanmış ya da yaşanabilecek olayları anlatmak durumunda olduğuna göre, bu onun için daha önemlidir.
Yazarların bireysel sorumluluktan çok toplumsal sorumluluğunun olduğunu biliyoruz. Bu nedenle yazarlar, insanların içinde bulunduğu durumu anlamaya, onların yaşadığı acıları, sevinçleri kavramaya çalışır.
Başarılı yazar, yaşanan olaylar sırasında, hayat içindeki kişilerin, çevrelerine ve diğer insanlara verdikleri ya da verebilecekleri zararları, engelleme sorumluluğunu kendisinde hisseden kişidir. Çünkü yazarın topluma karşı ödevleri vardır.
Öykü ya da roman yazarı kendi hmediği, yaşamadığı duyguları anlatabilir mi? Eğer yazıyorsa okuduğu eserlerden aktarıyordur. Bunlar da kendi duyguları olmadığından yapay olur. Ne kadar gerçekçi olduğu tartışılabilir.
Roman yazarı, ilginç kahramanlarla okuyucusunu buluştururken, olayları analiz eder ve yeni keşiflerde bulunur.
Bilim adamı sezgilerinin çizdiği yoldan ilerleyerek, ispatlanabilir sonuçlara ulaşır. Roman ya da öykü yazarının böyle bir amacı olamaz. Çünkü o, olayları anlatırken düşüncelerini duygularıyla yoğurarak ortaya koyar. Bilim adamı duygulara ne kadar çok yaklaşırsa, objektif olmaktan o kadar uzaklaşır.
Bilim, insan kişiliğinin oluşmasını inceleyerek, davranışları açıklayabilir. Kişinin mutlu ya da mutsuz olması özneldir. Benzer olaylar karşısında bireyler aynı tepkileri göstermez ya da aynı ölçüde mutlu-mutsuz olmazlar. Mutluluk insanın tümüyle ruh haline bağlıdır. Roman yazarı, olayları sezgisiyle kavrar, güzel bir üslup ile okuyucusuna aktarır.
Usta bir yazarın herkesin göremediğini görmesi gerekir. Yazar, insanlara zarar verecek tehlikeli olaylarda yüksek tonda topluma seslenir. Ancak çevresindekiler bu durumun farkında olmadıkları zaman duyamazlar. Yazar içine kapanır, yalnızlaşır. Artık tek dostu kalemidir. Duygu ve düşüncelerini onunla paylaşır.
Günlük hayatta birçok sıkıntı yaşarız. Gün içerisinde zorlukların, olumsuzlukların, acıların iç içe olduğu hayatın yeniden kitaplara aktarılmasını, okuyucuya sunulmasını gereksiz görenler olabilir. Çünkü insanlar günlük hayatta yaşadıkları zor durumları neden okusunlar diye düşünülebilir. Ben bu düşünceye katılmıyorum. Başkalarının sıkıntıları bana acı verirken, beni kendi dünyamdan koparır, başka âlemlerde yaşamamı sağlar. İşte o zaman, okuduğum kitabın sayfalarında ilerledikçe, başka dünyaları keşfederim. Ufkum açılır, yeni dünyaların insanlarını tanımaya çalışırım.
Okuduğum kitapta karşılaştığım farklı olaylar ve tipler, aklımda daha önce çözemediğim birçok problemin çözülmesine yardımcı olur. Eserlerdeki olayların kahramanları arasında geçenler, benim yaşadıklarımı değerlendirmemi sağlar. Bu değerlendirmelerin sonucunda, daha önce edindiğim bilgilere dayalı düşüncelerimin, doğru ya da yanlışlığını değerlendirme imkânı bulurum.
Roman yazarı, olaylar içerisinde bizi alıp götürürken, kendisinin hayat hakkındaki düşünceleriyle, bizim hayal dünyamızı zenginleştirir. Günlerce odasına kapanıp duyduğu acıları, mutlulukları, sevgileri yazan insanın yüreği, başkaları için çarpıyor diyebiliriz. Yazar, bize hayatı yaşanabilir hale getirmeye çalışan özel insandır.
Ben aynı kitabı yeniden okudukça, daha önce göremediğim birçok şeyin farkına varıyorum. Bir kitapta yüz binlerce hayat, binlerce dünya vardır. Her okuyuşumda sayfalar arasında gezinirken, yeni hayatlara, yeni dünyalara rastlıyorum.
Bu nedenlerle yazarlarımız, gecelerimizi aydınlatan yıldızlardır.