Malatya medyasının bu hali beni üzüyor. Nasıl üzmesin ki! 1960’lı yıllarda görevde bulunduğum Tunceli’de, Tunceli’nin Sesi Gazetesinde başladığım köşe yazarlığımı, diğer ilerde de, o ilin sorunlarına ve ülkemin sorunlarına ilişkin epeyi yazmışlığım olmuştur. 1970’li yıllarda Urfa’da bulunduğum yıllarda, topraksız köylülerimizin toprak sorunlarını ve mesleki sorunlarımızı dile getirmek için Türkiye genelinde kurduğumuz, ‘Toprak Komisyonları Derneği’nin’ genel başkanlığını üstlendiğim gibi, ‘Organ’ isimli çıkardığımız derginin de sahipliğini üstlendim. 1975 yılında yazdığım köşe yazımın başlığı ‘Bu ülke bizim’ idi.
Evet, hep bu ülke bizim dediğim gibi, bu güzelim Malatya’da bizim. Ne bu ülkenin, ne bu şehrimizin hiçbir zaman sakini olmadım. Hep bu ülkemizin ve şehrimizin sahibi olmaya ve sahiplenmeye çalıştım. Bugün Malatya medyasında istemezükçü takımının, istemezüklerinin ne anlam ifade ettiğini kendilerinin dahi bilemedikleri bir dille, istemezük de istemezük deyüp duruyorlar. Bunların yüzde doksanının, felsefe, sosyoloji, mantık, tarih ve mekân disiplinleri ve bunların birbiri ile ilişkilerini kuracak bir dillerinin olmadığını görüyorum. Mantıklı olun diyeceğim demesine ama ne okudukları okullarında, ne hayatlarında mantık diye ‘akıl yürütmeye’ dair bir bilim dalından dahi haberleri olduğunu sanmıyorum. Bırakın bu disiplinler arası ilişkiyi, güncele ilişkin, ne dünyadan, ne Türkiye’den, ne de yerele, Malatya’mıza ilişkin okuduklarını ve şehrimizin mekân ile ilişkisini kuracak kurguya, tarih ve yaşanmışlığına dair bilgileri dahi olmadan, şehrimize ait ahkâm kesmeleri gerçekten beni üzüyor.
Medyamızın haberlerine bakıyorum, bir gazetecilik terimi olan 5n 1k’nın karşılığını göremiyorum. En azından çoğu kez bunlardan bir kaçının, ‘Ne, ne zaman?’ ‘ Nerede?’ ‘Nasıl?’ ‘Neden?’ Kim? Sorularının cevaplarının olmadığını görüyorum. Son zamanlarda haberlerini yazarken ve sunarken ‘Nerden?’ kaynağına bile rastlamıyorsunuz. Söylenecek o kadar söz, yazılacak yığınla yazı var ki, şimdilik güncele ilişkin Malatya’mızdan iki örnekle konuyu somutlayalım.
Birinci kaynağım internet. İkinci kaynağım kendim. İlk önce birinci internet kaynağını görelim.
‘1947yılında, Türkiye'nin ilk Troleybüs Şebekesi Ankara'da kurularak hizmete açılmıştır. 1 Haziran1947’de 10 adet Brill marka, 1948’de yine 10 adet FBW marka troleybüs; Ulus - Bakanlıklar hattında hizmete girmiştir. 1952’de alınan 13 MAN araçla birlikte, Ankara’da çalışan troleybüs adedi; 33’e ulaşmıştır. Bunun haricinde Ankara'da Alfa-Romeo marka troleybüsler de kullanılmış ve bu troleybüsler Dışkapı-Bahçelievler ile Dışkapı-Kavaklıdere hatlarında kullanılmışlardır. 1979-1981 döneminde trafiği aksattıkları ve yavaş gittikleri gerekçesiyle hizmetten kaldırıldılar.’
İkinci kaynağım kendim. 1960’lı yıllar. Gazeteci arkadaşım. Belki çoğunuz o yıllarda doğmamıştınız. Ankara’da okuduğumuz yıllar. Troleybüs’ün birinden inip, diğerine binerek yolculuk yaptığımız yıllar. Bakın bana inanmayacaksın ama kaynağıma internete bak ve beni yalanla. Bak, ben seni troleybüs konusunda da, ‘trambüs’ konusunda da ‘istemezükçülükle’ bi haber olduğunu söylüyorum. 1981 yılından 1947 yılını çıkardığımızda 34 yıl kalır. Demek ki o günkü elektrik enerjisinde zorlandığımız, teknolojinin bu kadar gelişmediği yıllarda dahi, biz bu aracı tam 34 yıl kullanmışız. Trafiği aksattığı ve yavaş gittiği için bırakmışız.
Bugün bilginin her gün yeniden yeniden yenilendiği ve üretilip teknolojiye aktarıldığı bir dönemi yaşıyor ve bu yeni teknoloji ile donatılmış ‘tarambüsümüze’ biniyoruz. Yaşadığımla anlatırsam belki anlarsın. Bunu da anlamazsan ‘istemezükde’ yoluna devam edebilirsin.
70 yaşın üzerinde çok yakınım bayan bir hastam, hafta da bir gün, bazen de tahlilleri için de aralarda Turgut Özal Araştırma Hastanesine gitmek zorunda. Çoğu kez ben de birlikte gidiyorum. İnönü Mahallesinde oturuyoruz. Sabah Kredi Kooperatif Bölge Müdürlüğünün karşısında trambüse biniyoruz. Sabah o saatlerde yer bulmakta zorlanıyoruz. Sağ olsunlar, halen yaşayan kültürümüz ve yer veren gençler sayesinde kışın sıcak, yazın serin bir mekânda rahat bir yolculuk ediyoruz. Dönüşte aynı yolculuğu rahat bir şekilde İstasyon Virajında inerek evimize ulaşıyoruz. Başta bizim hastamız olmak üzere, tüm hastaların ve trambüs ile yolculuk edenlerin, yollarını kolaylaştırdığı için Ahmet Çakır Başkan ve bu konuda emeği geçenlere dualarını dillerinden düşürmediklerine yüzlerce kez tanıklık etmişimdir. 10 adet trambüs daha alınacağını söylediğimde, o hastaları ve bu güzergâhta yolculuk yapanların yüzlerindeki derin müteşekkiri gözlerinde gören istemezük anlayışlarında olanların dahi, bu anlayışlarından vaz geçeceklerini sanıyorum. Yerim azaldı. Trambüs konusunda kısaca iki konuya daha değinip yazımı noktalamak istiyorum. Daha önce yazdığım için uzun uzadıya açmak istemiyorum. Kısaca değinip geçeceğim.
Ahmet Çakır Başkanım; Şehrimizin şehir içi topografyası ‘trambüs’ için uygun mekânları içeriyor. Bu anlamda; Trambüs güzergâhından Maştiden şehre gelişte, yeni açacağınız 50 metre genişliğindeki Tecde’ye, oradan devamla fahri Kayahan ve Güney Kuşak Yolu ile Çöşnük’te Elazığ yolu ile bu tarmbüsle buluşturursanız ve oradan bu kez Kuzey Kuşak yolu ile ve Hanımın Çiftliği’ni kat ederek, Çarmuzu, Mezarlık, Ergonokon yollarının devamındaki Yeşiltepe ile buluşturarak; trambüs yollarını çıkaracağınız ‘Çevre Düzeni Plânına’ işleyerek, şehrimizi kucaklaştırmanız güzel olur diye düşünüyorum. Bunun muştusunu da sizlerden bekliyorum.
Pembe Trambüs konusuna gelince, ‘Hafıza-ı beşer nisyan ile malüldür.’ Kansında değilim. Hafızamız unutkan olsa dahi kayıtlar çağında yaşıyoruz. Kayıtlar yerindedir ve bu kayıtlar belleğimde duruyor. Bayanlar için otobüs ayrıcalığı sanırım 5 veya 6 sene önce yine gündeme gelmiş, yanılmıyorsam İl Genel Meclisimize bu konuda İnönü Üniversiteli kız öğrencilerimizin bir başvurusu olmuştu. (İl Genel Meclisimizin o günkü kararı kamuoyuna açıklanırsa yararlı olur diye düşünüyorum.) Orada olumlu bir karar alındığını ancak hayata geçirilemediğimi düşünüyorum. Biz erkekler, hemen her konuda olduğu gibi, bu konuda da hemen ‘istemezüklerimizi’ öne çıkarmaya çalışıyoruz. Bu konuda Üniversiteye sürekli yolculuk yapan kızlarımızın, kadınlarımızın görüşleri her şeyin üstündedir. Onların vereceği karar benim de kabulümdür. Bu konuda kanaatim sorulacak olursa, Ahmet Çakır Başkanımızın düşüncelerini paylaşıyor, İnönü Üniversitesi Güzergâhındaki trambüslerimizden yapılacak araştırmalar sonucunda, uygun sayıdaki trambüsülerden kızlarımıza poztif bir ayrıcalık tanınmasından yana olduğumu da ayrıca ifade etmek istiyorum.
Ahmet Çakır Başkanım istemezükçülere karşı, ‘yola devam, durmak yok’ diyorum.