Başlığı görünce aklınıza ünlü Rus yazar İvan Turgenyev'in Babalar ve Oğullar kitabı gelmesin.

Çevirmen romanı Türkçeye çevirdiği zaman çocukları "oğulları" olarak değiştirmiş.

Bizimki:

Bizim babalarımız

Bizim oğullarımız, çoçuklarımız.

Sadece baba oğul da değil.

Bazen baba kız.

Bazen ana kız.

Hem de bir değil, beş değil.

Belki on.

Belki yüz.

Ve belki de bin.

Ve bu

İki kuşak arasındaki bir çatışma hikayesi de değil.

Kuşaklar boyu yaşanmış,

Bir devrin,

anaların, babaların, evlatların hikayesi.

Aile boyu.

Zoraki.

Topluca.

××××××

Gelelim sadede.

Senaryo hazır.

Sahne tüm Türkiye sathı.

Oyuncular tüm Türkiye vatandaşları.

Genç, yaşlı, kadın kız ne varsa

insan namına.

Karar kesin bu oyun oynanacak.

Darbe!.

Henüz yok.

Ama suyu ısınıyor.

Isıtılıyor.

Ha bu gün.

Ha yarın.

Eli kulağında.

Kum saati çalışmakta.

Memleket kan kokusu.

Memleket can pazarı.

Ne gecesi gece

Ne gündüzü gündüz.

Anne, babalardan.

Korku, endişe.

Şüphe.

Sık sık ültimatom veriliyor.

Eller tetikte.

Köşe başları

Sokaklar tutulmuş.

Bir sağdan bir soldan,

İnsan avlanmakta.

Memleketin insanı.

Memleketin gençleri.

Geleceği.

Ana, baba, oğul, kız.

Elde ne varsa.

Beyaz toroslar.

Panzer.

Postal.

Jandarma.

Bekçi

Polis.

Kahrolsun komünizm!

Kahrolsun Faşizm!

Ne Amerika ne Rusya!

Tek yol devrim!

Komünistler Moskova'ya!

Tekbir. Allahu Ekber!

Faşizme ölüm, halka hürriyet!

Fabrikalar, tarlalar, siyasi iktidar her şey emeğin olacak!

Ve;

YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE!

"Lakin hiç olmadı da!"

Bildiri bildiri üstüne.

Curcuna.

Anarşi.

Terör.

Kavga.

Kaos.

Ve sıkıyönetim.

"Adalet mülkün temelidir."

Kısmi yani.

Önce çocuklar.

Ortaokul, lise, üniversiteli.

Parça parça.

Küçük küçük.

Alıştıra alıştıra.

Babalar; sonra, analar.

Aile boyu.

En derin mahzenlerde sorgulamalar, işkenceler.

Ölümü işkenceye tercih etmek.

Ne zor...

Ne zor yaraya tuz basmak.

Tuz bastı babalar.

Bıçak sapladı analar o koca yüreklerine.

Taş, buz koydular.

Kendi elleriyle işkencecilere teslim ettiler.

Yürekleri, sevdaları, sevgilerini.

Ne de olsa eti senin kemiği benime alıştırılmışlardı.

Ölmektense bir sokak köşesinde.

Varsın işkence görsün birkaç gün.

Birkaç saat.

Binsekizyüzevler'de.

Çocuklar içerde feryat figan.

Babalar dışarda

Öfkeli çaresiz.

Her neyse yeter ki yaşasın.

"Getir." dediler.

"Oğlunu, kızını."

Çaresiz, nedensiz.

Güvendi.

Getirdi.

Bekledi baba.

Ağladı ana.

İnledi oğul, kız, kardeş.

Dinledi memleket.

Dinledi cümle alem.

On iki Eylül bin dokuz yüz seksen.

Kum saati durdu.

Ve;

Böyle buyurdu.

Devlet baba.

Bunu layık gördü.

İnsanına.

Memleketine.

Kendisine.

"Devleti yaşat ki insan yaşasın!" dedi.

Ne devlet yaşıyor.

Ne insanı.

Yaşadıklarını zannediyorlar.

O kadar.