“Bakmak” ve “görmek,” sözcüklerinin anlamı nedir? Birçok anlamlarının yanı sıra “görmek,” göz yardımıyla bir şeyin varlığını algılamak, seçmek. “Bakmak” ise, bakışı bir şeyin üzerine çevirmektir… Buradan anlaşılacağı üzere, bakılan şeyin anlaşılması ancak görmek ile mümkün olmaktadır. Öyleyse nasıl bakmalı? Bakmak için elimizdeki tek veri, gördüklerimiz.

Bakmaya başladığımız yerde sadece gördüklerimiz var. Yani eşyalar gibi şeyler, bakışımızın ilk durağı. Eşya ve olaylar ne ise, öyle görünür gözümüze. Eşyayı ve olayları olduğu gibi varsayarız. Olduğu gibi o kadar alışmışız ki, dilimizden “Ne? Ve “Nasıl?” Soruları eksik olmaz.

Bu iki yalın soru, sanki damağımıza yapışık gibi. Gördüklerimizin içeriği, yani ne oldukları, nasıl oldukları, ancak bu sorularla açığa çıkar. Bu sorular olmasaydı, dış dünya ile ilgili hiçbir algıdan, farkındalıktan söz edemezdik. Bu ikisine “nerede” ve ne zaman” “niçin,” sorularını da eklersek, eşya ve olaylarla ilgili algımızı, en geniş sınırlarına taşımış oluruz. Dış dünyanın bilincimize sızdığı gözenekler gibidir bu sorular.

Fizyolojik olarak, insan bakmadan duramaz. Göz kapaklarını kapatmadıkça insan bakışlarını bir yere diker. Bakmak, yalnızca gözü bir nesneye çevirmek değil, her şeyden önce kendi üzerine sorumluluk olarak, fiziksel ve düşünsel tüm yeteneklerini ve olanaklarını bir olgu üzerinde yoğunlaştırmaktır. Bu bağlamda bakmak, görmenin vazgeçilemez önkoşuludur.

“Bakmayan insanın göremeyeceğini, bakmayı bilmeyen insanın ise daha az şeyi görebileceğini biliyoruz.” Görmek için sadece göze sahip olmak ta yetmiyor. Boş boş bakmak yerine, bilinçli bakabildiğimiz ölçüde görebilme yetimiz de gelişecektir.

Unutmamamız gerekir ki; Göz, insanın en fazla yanılan, tutarsız ve hatta denebilir ki “önyargılı” bir organdır. Ona güvenerek ve alışkanlıklar edinerek çevremize hep bakarız da, nedenini ancak ara sıra görürüz. Çünkü görmek, bakılanı ayırt etmek değil, isteneni seçmek, aynı zamanda dileneni saf dışı bırakmak demek.

Yani, duymak istemeyen de daha sağırı, görmek istemeyenden daha körü yoktur… Kişileri ve şeyleri görmenin ve işitmenin ilk koşulu duyarlılıktır. Nasıl bakarsan öyle görürsün. “Bakmak bedenin, görmek ruhun işidir…”

Kısacası; bakmak için gözün, görmek için ise beynin açık olması gerekir! Görüyorsan kesin bakıyorsundur; Bakıyorsan belki görüyorsundur. Veya biraz daha sade anlatımla, “ Her gören bakmıştır; Ama her bakan görmemiştir. Çünkü görmek için düzgün bakmak gerekir, baktığını da hissetmelidir… Ayrıca herkes bakar ama görebilenler farkı yaratır. Bakınca yalnız seyrederiz, ancak görünce bir hükme varırız…

Peki ya siz? Bakıyor musunuz? Ya da görüyor musunuz? Ya da Baktıklarınızı görebiliyor musunuz?

Ve Hayata her zaman güzel bak, güzellik, sadece güzel olan şeyler değil, güzel görmek istediğin her şeydir.

Sevgiyle, Huzurla, Hayata Güzel Bakmak Dileğiyle…