634 sayılı Kat mülkiyeti kanunu 23.6.1965 tarihinde kabul edilmiş ve 2 Temmuz 1965 tarihinde ise resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanunun çıkış amacı kanunun birinci maddesinde açıklanmıştır. Birinci madde aynen şöyledir”
“ Genel kural: Madde 1 – Tamamlanmış bir yapının kat, daire, iş bürosu, dükkan, mağaza, mahzen, depo gibi bölümlerinden ayrı ayrı ve başlı başına kullanılmaya elverişli olanları üzerinde, o gayrimenkulün maliki veya ortak malikleri tarafından, bu Kanun hükümlerine göre, bağımsız mülkiyet hakları kurulabilir. “ Kanunun diğer maddelerini anlatarak başınızı şişirmeyeyim. Bu kadarı yeterli.
Çok masum bir cümle ile açıklamaya çalışayım. Bir tapunun maliki veya ortakları kullanılmaya elverişli kat, daire. dükkan gibi yerlerin maliki olabilir. Yani her daireye bir kişi tapu çıkarabilir ve bu yerde kat irtifakı kurabilir. Yani şimdiki apartman sistemi. Şimdi her daireye müstakil ayrı bir tapu verilebiliyor. Bu dairenin sahipleri istedikleri gibi sahip oldukları yerleri alıp satabiliyor, tasarruf edebiliyorlar.
Kat mülkiyeti yasasından önce tapu maliki arazinin de sahibi oluyordu. Bunun için arazilerin üzerine herkes kendi istediği gibi evlerini veya konaklarını yapabiliyor. Bahçelerini de yeşertip büyütüyordu. Bu durumda aileler de çekirdek aile değil ataerkil aile tipi idiler mecburiyetten dolayı. Yani dedeler, büyük anneler halalar, amcalar, gelinler kardeşler bir arada yaşamak zorunluluğunda idiler. Çünkü: Malatya’da yeteri kadar daire yoktu, Yasalarımız da buna uygun değildi. Her evlenen gence bir oda açılıyor ve döşeniyordu. Malatya gelini bir sandık ve bir yün yatakla evlenebiliyordu. Şimdiki gibi buzdolabı, çamaşır makinası yoktu. Kalorifer desen gene öyle. Şimdiki gelinleri boyunlarını vursan kaynana, kayınbaba ile aynı evi paylaşmaz. Müstakil olacak evin hiçbir eksiği kalmayacak, buzdolapsız, çamaşır ve bulaşık makinasız hele de kalorifersiz daire hiç olmaz. Benim Malatya merkeze çok yakın bir dairem var. Halen sobalı kalorifer yok. Her gelen hani kalorifer demeye başladı burun kıvırdılar. En sonunda bir Suriye’li aile taşındı. Bu devirde bir kız gelin etmek hele de genç evlendirmek bir yıkım.
Eski Malatya evlerinde mutlaka bir avlu ve tandır örtmesi bulunurdu.Tandır örtmesinde davlumbazlı veya davlumbazsız ocaklar yer alırdı. Ocakların konak içersisinde uygun odalarda da bulunduğu vaki idi. Örneğin Karakaş konağında üç oda da davlumbazlı ocak vardı. Buralarda yemek pişirilirdi. Zırt zırt fırından ekmek alınmazdı, herkes ekmeğini kendisi yapardı. Bu evlerimizde mutfak da yoktu. Biz buna kiler veya ğızna(hızna) derdik. Yemekler tek tencerede ortak olarak pişerdi. Hele dedeler ve kaynanaların keyfine hiç diyecek yoktu. En son söylenecek sözler onlarda biterdi. Bir dedikleri iki olmazdı, gelinler, kızlar onların söyleyecekleri iki dudakları arasında çıkan sözlere bakarlardı.
Malatya bahçesi şimdiki bahçeler gibi sadece kayısılardan ibaret değildi. Bir bahçede, ceviz, dut, kiraz, kızılcık, elma, armut, kayısı mutlaka bulunurdu. Yanından da mutlaka bir harık geçerdi. Su kıtlığı hiç çekilmezdi. Sular da Malatya’nın şimdiki suları gibi çamur gibi akmaz pırıl pırıl akardı. Malatya’lı o sulara gözü gibi bakar, bulaşık suyunu ve diğer atıkları kesinlikle suya atmazlardı. Hatta yakın zamanlara kadar içme suyu olarak da kullanılırdı bu sular. Derme Suyu ve kaynak suları mutlaka harıklarla her eve girer çıkardı. Bundan dolayı o zamanki Malatya’ya yeşil Malatya denirdi.
Şimdiki Malatya Eski Malatya’nın Bağ evleri imiş. Buraya Asbuzu derlermiş. Bu Asbuzu toprağı çok verimli topraklardı. Yetişen sebze ve meyvelerin rayihası ve kokusu anlatılmazdı. Bu doğal sebze ve meyvelere ben çocukken yetiştim. Bol bol mideye indirdim. Bu topraklar da sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın en kaliteli ve lezzetli sebze ve meyveleri yetişirdi. Bahçecilik kültürü de dolayısı ile çok gelişmişti. Bu bağlar ve bahçelerin özellikleri başta Evliya Çelebi olmak üzere bir çok yazar ve şairler tarafından methedilmiştir. İşte bu Asbuzu’yu biz kat mülkiyeti yasasının verdiği kat mülkiyeti yetkisi ile bitirdik.
Bu yasadan sonra Malatya’da müteahhitler türedi. Bağ ve bahçe sahipleri ile anlaşıyorlar, birkaç daire vererek apartmanlar yapıyorlar kendilerine kalan daireleri de satıyorlardı.Bu Apartman yapma furyası Malatya merkezden başladı, yavaş yavaş da ilçelere kadar uzandı. Yapılan sevimsiz binalar suları, bağları, bahçeleri,eski evleri yok etti.Şehir iç içe geçti, sap ile saman biribirine karıştı, Malatya geleneği, şivesi, örf ve adeti bitti. Değerli yazar Kemal Deniz’in de bir yazısında kibarca belirttiği üzere Malatya hafızası silindi. Geçmişimizden koptuk.
Kat mülkiyeti yasası yapılmadan önce alt yapı yasalarının yapılması elzemdi. Yani bir alt yapı yasaları hazırlanarak bağlara, bahçelere, ekim alanlarına kültürel yapılara dokunulmaması sağlanmalı idi. Bu yapılmadı. Oldu Malatya bir apartman çöplüğü. Diğer vilayetler gibi eski yapılarımızın ve konaklarımızın korunması da sağlanmadı. Şimdi duyduğuma göre yapılaşma Kündübeği zorluyormuş. Bu akılla gidilirse o yeşillikler de yok olacak demektir. Malatya’da rüzgâr sirkülasyonunu da akıllılar bitirmişler.
Bir Kastamonu’nun, bir Beypazarı’nın yaptığı eski eser korumasını Malatyalılar yapamadı. Birkaç gün önce televizyonda bir Kastamonu programı izledim. Kastamonu bin konağa yakın ahşap binayı her binaya iki veya iki buçuk milyon harcayarak restore etmiş ve sağlama almış. Bizimkiler de ne yapmış biliyor musunuz? Ağızlarını yaya yaya şu kadar metruk evi yıktık diye övünüyorlarmış. Yavrum o metruk ev dediğinizin yerler bizim dünümüz, konaklarımız. El oğlu yıkılmaya yüz tutmuş yapıları sağlamlaştırıp buralarda yeni işletmeler açıyor lokanta, eğlence yeri, otel olarak hizmete sunuyorlar. Gözünün görmüyorsa burnunuzun deliği de mi görmüyor? Gidin Kastamonu’yu bir dolaşın. Belki insafa gelirsiniz. Zaten Malatya’da merkezde yıkılmadık konak ve ev kalmadı . Benim tahminime göre Malatya’da en az iki bin konak ve ev bahçeleri ile birlikte yıkılarak binalaştırıldı. O güzelim sular da lağımlara verildi. Binaların artmasını büyüklerimiz hoş görmemiştir haberiniz ola…
Bir hususa da değinmeden geçemeyeceğim. Beş konakları sağ olsunlar restore etmişler. Karakaş konağını da becerememişler metruk hale getirmişler. O binaları da resmi binalar gibi kullanıyorlar. Beş konaklarda bir tane Malatya mutfağı vardı özele verilen. O da işi yürütemedi işi bırakmak zorunda kaldı. Belediyeye veya valiliğe ait olan bu kültürel binalar özele verilirken kâr amacı güdülmemeli veya kurum kendisi işletmeli derim. Kalın sağlıcakla.