Her geçen gün yeni bir kadın cinayeti, kadına yönelik şiddet haberi ile sarsılıyoruz.
İşin kötüsü, giderek bu olayları sanki kanıksar olduk. Oysa son zamanlarda her 3 kadından 1’i kocasının ya da sevgilisinin fiziksel şiddetine maruz kalıyor. Ne yazık ki bu vakaların pek çoğunda ise kadın hayatını kaybediyor.
Peki, bu çok üzücü vakalar ve ölümler neden yaşanıyor?
Bana kalırsa; Erkeklerin kadına yönelttikleri şiddetin kaynağının, en başında cehalet olduğunu düşünüyorum.
Çünkü erkekler, aileleri tarafından hep üstün cins olarak yetiştiriliyor.”Sen erkeksin, sen güçlüsün, kadın sana itaat etmek zorunda, sana başkaldıramaz, kafasını ezersin” diye yetiştirilen erkek, elbette bu kaba kuvvet eğilimiyle gelişiyor.
Erkek boşanmayı, terk edilmeyi kabul edemiyor. Kendi bile terk etse, eşini aldatmış dahi olsa, ayrıldığında o kadının, hala kendi malı olduğunu düşünüyor. Yani bir namus kavramı tutturmuş oluyorlar.
Evet, son yıllarda toplumsal yapıda genel olarak şiddetin arttığını ve tekrar, tekrar kadınlara yaşanan bu fiziksel şiddete ısrarla cehalet diyorum.
Şöyle ki; kadınların bir bölümü ise, “eşimden dayak yiyorum, beni öldüresiye dövüyor. Ama ben eşimi seviyorum.”diyebiliyor. Bu da kadın cehaleti tabikii…
Bu tür düşüncelere sahip kadınları anlamak mümkün müdür? Aklım almıyor doğrusu…
Seni döven, öldüreceğini hisettiğin bir adamı hala nasıl sevebilirsin?
Aslına bakılırsa bu tür düşüncelere sahip kadınlarımız ve beraberinde, yuvamı nasıl kurtarabilirim düşüncesi, tabi ki de en büyük sorun ise yine şiddetin en temel nedeni olan, eğitimsizlik.
Nasıl mı? Eğitimsizlik beraberinde hoşgörüsüzlüğü, tahammülsüzlüğü getiriyor. Yani evlilik gerçekten zor sanat… Bekârlar evlenmeyi, evlenenler ise özgürlüklerini istiyor. Ama hayatı, yalnız sürdürmek de gerçekten zor.
Herkes evlilikte 100 mutluluk ve başarı bekliyor. Oysa bunun mümkün olmayacağını da bilmemiz gerek. Hayatın, beraberinde maddi manevi sıkıntıları, getireceğinin farkında olmak ve bu sıkıntılara beraberce göğüs germek için hazırlıklı, güçlü, hoşgörülü olmamız lazım ki; sonucunda, mutluluk, huzur, saygı, sevgi ve rahat bir yaşam olsun.
Evlenirken nikâh memurunun bizlere sorduğu soruları hatırlayın; Neydi o klasik sorular?
“Bay ve bayan filan kişi, iyi günde, kötü günde, varlıkta ve yoklukta, sağlıkta ve hastalıkta, birbirinizi koruyup kollayacağınıza şahitler huzurunda, bu iştirak etmiş misafirlerimiz önünde söz veriyor, hiç kimsenin baskısı altında kalmadan, falanı karılığa ve filanı kocalığa kabul ediyor musunuz?”
Biz de “EVET” diyoruz değil mi? Sonra bu “EVET” nasıl şiddete, nasıl cinayetlerle sonlanıyor?
Çünkü dediğim gibi, evlilik zor sanat, çift taraflı, iletişime dayalıdır. Ve taraflardan biri anlaşmazlık anında ötekine karşı, sözlü ya da fiziksel şiddet uygularsa, bundan iki taraf da etkilenir.
Mağdur kesim genelde kadın olarak görünse de, özellikle fiziksel şiddet dışında kalan aile içi şiddet türlerinde, örneğin psikolojik şiddet konusunda, ailenin erkek üyeleri de istisna değildir. Kimi çalışmalar sonucunda, aile içi şiddet uygulamaları kapsamında erkeklerin de hayatları boyunca en az bir defa şiddete maruz kaldıklarını göstermektedir.
Dolayısıyla, aile şiddet konusunda bütüncül bir yaklaşım sergilemek, sorunların çözümünde daha yapıcı sonuçlar doğurabilir.
Unutulmamalıdır ki, hiçbir şiddet türü, şahsi bir mesele değildir ve aile içi bir mesele gibi değerlendirilip, susmayı gerekmemektedir. Hiçbir sebep bir canlıya şiddet uygulanmasını mazur gösteremez!